100. Yıl

1. ‘Bizi Neden Hedef Seçtiler’

‘Ey oğul!

İşin ağır, işin çetin, gücün kula bağlı.

Allah yardımcın olsun…’

‘Şeyh Edebalı’

Sarızeybek tam otuz yıl süren bir askerlik yaşamı sonrası, 2005 yılında emekliye ayrıldı. Tek düşüncesi çocuklarımıza huzurlu ve güvenli bir ülke ve gelecek bırakabilmekti. Bu uğurda çok çaba sarf etti hala da ediyor. Ancak çizmiş olduğu yolun kutsallığı ile kendisine yaşatılan olaylar birbiriyle farklı olunca, bu rutin dışı farklılık elde olmadan insanı alın yazısını sorgulamaya götürüyor.

 İçtenlikle yapılmış bu sorgulamanın derinliği ise ister ister itemez özeleştiri sınırlarını aşıyor ve insanı  bir hesaplaşmaya sürüklüyor, asker-siyaset-yargı-hukuk ve terör ekseninde tam bir hesaplaşma…

*******

2002’de Adalet ve Kalkınma Partisi tek başına iktidar olduğu zaman yeni bir siyasi süreçten geçiyordu ülkemiz. O devir aynı zamanda Türk Ordusuna karşı kumpas hazırlıklarının yapıldığı bir dönemdi. Medya ana sayfadan attığı manşetlerle Türk Ordusunu hedef gösteriyordu.

Hele ki 2007’ye gelindiğinde artık asıl hedefin Türk Ordusu olduğu açığa çıkmış, gazeteler her gün ‘Türk Ordusu Fatih Camisini Bombalayacaktı’ gibisinden manşetlerle bir yandan hedef gösteriyor öte yandan da ‘teo-stratejik’ bir manevrayla halkımızın kutsal din duygularını ordumuza karşı kışkırtıyordu.

Benim bu olaylara müdahil olmam 2002’te başladı.

Manisa İl Jandarma Komutanı iken dönemin Meclis Başkanı Bülent Arınç’la ilgili adli bir soruşturmada ilk kez bir siyasi şahsiyetle karşı karşıya gelmek durumunda kaldım. Ardından olaylar hızlı gelişti, kendi isteğimle de olsa, çok sevdiğim Türk Ordusundan ayrılmak durumunda kaldım.

Sonra aldım çantayı elime, karış karış Anadolu’yu gezerek ‘Türk Ordusuna karşı’ kurulan kumpası anlatmaya başladım.

 Ben kumpası böyle anlatırken Savcı Zekeriya Öz görevdeydi ve kumpas soruşturmasını tezgahlamayı sürdürüyor, yönetici siyaset de onu destekliyordu…

Nasıl yaptım bu işi?

Biletimizi alıyorlardı, yemeğimizi veriyorlar ve kalmak gerekirse bir de otel odası tahsis ediyorlardı, hepsi bu. Davet ettiler, biz de koşarak gittik. 2005’ten günümüze iki yüz bin kilometreden fazla yol kat ederek Anadolu’nun büyük bir kısmına ulaşmayı başardık,

Büyük bir çabaydı bu, büyük bir fedakârlık isteyen kutsal bir çaba. Adım adım Anadolu derken, bu arada onüç ayrı kitaba imza atarak görüş ve düşüncelerimizi halkımızla paylaştık ve bu amaçla elimizden gelenin ötesine taşıdık düşüncelerimizi…

Çağrıldığımız her yerde, her televizyon kanalında ve her gazetede biz vardık, bu yaşamdan elde etmiş olduğumuz her bilgiyi ülkemiz ve çocuklarımızın geleceği için paylaşmaya çabaladık. Hiç ayrım yapmadık. Son yıla kadar hiçbir partinin adını öne çıkarmadık, siyasetle uğraşmadık.

Şahsi ya da siyasi çıkar peşinde koşmadık.

Siyaset ve terör ekseninde ders alınması için sadece ve sadece gerçeği söyledik, geleceğe umutla bakabilmek için.

Sözlerimiz asla yalana konu olmadı, asla iftira denebilecek sözlerin sahibi olmadık. Sade bir yüreğiz biz ülkesini, bayrağını, insanlarını çok seven sade bir can…

Her bir satırı ibret dolu kitaplara bakıldığında, çizgi ötesi düşüncelere konu olabilecek olaylar yaşamış olduğumun farkındayım. Bunun karşısında yazgımı zorlayıp sınırları aşıp aşmadığımı da hep sorgulamışımdır. Öz geçmişime baktığımda görebildiğim sade bir aydınlıktır, her şey açıktır…

Gerek yasalardan aldığımız güçle yapmış olduğumuz hizmetler, gerekse emeklilik sonrasında ülkemizin ve çocuklarımızın geleceği için göstermiş olduğumuz çabalar ortadadır.

Zaten şimdi sizlere baştan sona yaşadıklarımızı anlatmaya beni zorlayan da budur; sadece ben değil, yediden yetmişe gösterilen bunca çaba, onca fedakarlık karşısında Türk Ordusunun bugün içine düşürüldüğü durum artık insan aklını zorlar hale getiriyor. Türk Ordusu bu!..

Milletiyle omuz omuza yedi düvele karşı savaş vermiş ve kazanmış Türk Ordusu bu!.. En büyük gücümüz!..

Haklı endişelerimin kaynağında, mevcut yönetici siyasetin ve hukukun, Türk Ordusunu ve geleceğimizi sonunda ışık olamayan bir tünele doğru sürüklemekte oluşu yatıyor. Çünkü en başta varlığımızı, düşünce ve fikirlerimizi yok edebilmek için ortaya konulan bugünkü siyasi ve hukuki bu tavırlar bizi endişeye sürüklüyor.

Bu nasıl bir iştir ki; bu tavır sahipleri ömrü feda ettiğimiz terörle mücadelede bize ‘terörist’, kaçakla mücadelede de bize ‘kaçakçı’ diyebilecek kadar bir cüret gösterebiliyor. Türk Ordusuna ‘terör örgütü’, genelkurmay Başkanlarına ‘örgüt lideri’ yaftaları öyle kolay yapıştırılabiliyorlar ki, insan aklı bunu anlamakta zorlanıyor.

Düşünebiliyor musunuz, bir ülkede bir siyaset kendi ordusunu hedefine alabiliyor?

Öyle ya bu ordu Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Ordusu değil midir ki medya bir yandan siyaset bir yandan hukuk bir yandan onu hedefine çekebiliyor?

Öte yanda milletin bağrından doğmuş bir ordu, kendi yöneticilerinin eliyle nasıl hedef olabiliyor?

Düşününüz kod Ergenekon kumpas soruşturmasında hedef sadece Türk Ordusu idi ama iş bitmedi ardından 15 Temmuz kalkışması geldi ve sonuçları itibariyle şimdi hem Türk Ordusu hedefte hem de Türk Milleti. Görüyorsunuz işte her gün dalga dalga operasyon, her gün eş zamanlı operasyon yapılıyor, askerler gözaltına alınıyor, siviller alınıyor, kimi tutuklu kimi serbest.

Hal böyle iken ortada bir çatı dava bile yok, her ilde ayrı ayrı soruşturmalar ayrı ayrı yargılamalar almış başını gidiyor, üstelik bu hain kalkışmayı yapan ve adına ‘Yurtta Sulh Konseyi’ denilen şebeke de hala gün yüzüne çıkmış değil!..

Yani durum kod Ergenekon’dan daha vahim.

Bu bizler için kabul edilemez, görmezden de gelinemez!..

Ülkemizin varlığı ve bekası ile çocuklarımızın geleceğini düşünmekten ve bu yolda kararlılıkla yürümekten başka bir çıkış yolumuz yoktur.

Haklı olduğumuz için büyüyen bu düşünce gücü karşısında, bizi   engellemeye çalışan bu art niyetli siyaset ve hukuk, aynı zamanda içine çekildiğimiz tehlikelerin de ne denli ağır olduğunu bize işaret ediyor.

Her ne pahasına olursa olsun bu karşıt tavır sorgulanmalıdır.

Bu noktada devletimizi yöneten siyasetin geleceğimizi nereye çekmeye çalıştığı da artık aydınlatılmalıdır. Bir tehlike varsa görülmeli ve mücadele edilmelidir. Bu da mertçe ve yiğitçe yapılmalı, ama mutlaka sonuca ulaşılmalıdır.

İşte bu düşüncelerin ışığı altında, içtenliğimin bir işareti olarak, önce kendi yürek ve akıl temelimizi bu hesaplaşmanın tam merkezine koyacağız, sonra siyaseti, askeri, yargıyı ve devletimizi yöneten zihniyeti masaya yatıracağız. Bu amaçla yola çıktım ben, her şeyi anlatacağım ama önce bize karşı yürütülen siyasi ve hukuki tavrın boyutlarının ne olduğunu yakından bir görmelisiniz..

Başa dön tuşu