100. YılÖzel Haber

Dolmabahçe’nin Sırrı.. ’39. Gün’

Şimdi bu anlatacaklarımı dinlediğinizde içinizden ‘Biz bu filmi sanki görmüştük’ diyeceksiniz.

Derseniz de haklısınız çünkü biz bu filmi daha Özal zamanında görmüştük.

Film aynı filmdi;

Amerikalı için Saddam yine düşman ve zalim. Türkiye yine dost ve müttefik hem de stratejik ortak. Özal yoktu ama artık Usta vardı. Tüm desteğini yine ABD’ye verdi. Savaş kısa sürede bitirildi ve Saddam devrildi.

Neydi bu savaşın gerekçesi?

‘Saddam’da var olduğu söylenen kitle imha silahlarının yok edilmesi’…

Peki var mıymış bu silahlar? 

Yokmuş, böylesi bir küresel tehdidin olmadığı anlaşıldı ama ancak savaş bittikten sonra! 

Peki, Saddam devrildi de ne oldu?

Irak’ta iç savaş başlatıldı. Halk etnik ve mezhepsel farklılıklar temelinde ayrıştırıldı, çatıştırıldı tıpkı İsrail’in öngördüğü gibi. Bir milyondan fazla insan yaşamını yitirdi, üç milyonu aşkın insan da yerinden yurdundan göç etmek zorunda kaldı.

Şimdi yine sadece bu savaşın sonuçlarına bakılarak şunu söyleyebiliriz;

Türkiye ambargo yüzünden milyarca dolar ekonomik kayba uğradı, bu kayıp hiç telafi edilmedi. ‘Özerk’ Barzani ‘Federe Kürdistan Bölgesel Yönetimi Başkanı oldu. Silahlı güce dönüştürülen PKK terör örgütü bu kez sayıları onbinleri aşan ‘siyasi bir güce’ dönüştürüldü.

Örgüt artık sandıktan çıkar oldu oysaki benim zamanımda halkımız pkk’nın ölüsünü bile namaz kılıp gömmezdi ama şimdi yüzbinler katılıyor, kitlesel törenler yapılıyor ve bugün Türkiye hala bu sorunla uğraşıyor.

İşte Türkiye’nin içine düşürüldüğü tablo bu.

Şimdi alın bu savaşı, birincisiyle yan yana koyun.

Baştan beri izlediğimiz Türkiye’yi hedef almış küresel siyasi projenin nasıl bir ilerleme kaydetmiş olduğunu görebilirsiniz yani bu zincirleme giden bir süreç ve biri diğerinin devamı.  

Şimdi yine soracaksınız ‘bunu nerden biliyorsun’ ya da ‘elinde belge var mı’ diye.

Her şeyden önce bu sürecin artık canlı tanığı bir tek ben değilim. Hepimiz birlikte yaşadık ve bu sonuçlara birlikte tanık olduk hala da yaşıyoruz.

Öte yanda daha Yaşar Büyükanıt’la işimiz bitmedi, ona hala soracaklarımız var.

Öyleyse uzatmadan Büyükanıt sözlerine nasıl devam etmiş ona bakalım, işte Büyükanıt;

‘Maalesef üçüncü dönüm noktası yine bir Körfez Savaşı sonrası olmuştur. İkinci Körfez Savaşı’ndan sonra Türkiye yine iki nedenle zararlı çıkmıştır. Bir; coğrafyasına hapsolmuştur.

İki; PKK çok büyük bir serbestlik kazanmıştır ve çok miktarda silah ve malzeme, dağılan Irak ordusundan ele geçirilmiştir. Daha önceleri PKK ile mücadele içinde olan Kuzey Irak’taki Kürt gruplarından bir tanesi ki bir zamanlar KYB, PKK ile birlikte o Kürt grubuna saldırıyordu, şimdi doğal bir müttefik haline gelmiştir ve Kuzey Irak’ta çok büyük bir hareket serbestisine sahiptir.

Eskiden katırlarla gittikleri yere şimdi taksilerle gidiyorlar. Buna ait görüntüler elimizde. Bu da ikinci Körfez harekatının Türkiye açısından olumsuz bir sonucu olmuştur.’

Büyükanıt’ın bu açıklamasıyla şimdi karşımıza ne çıkıyor?

Büyükanıt diyor ki:

’Önceki savaşta ABD’ye destek vermiştik, zararlı çıktık. Şimdi bu savaşta yine destek verdik ama yine Türkiye bu işten zararlı çıktı.

Teröristler karşımızda göz göre silahlanıyor ve bize saldırıyor ama bu siyaset elimizi kolumuzu bağladığı için Türk Ordusu hiçbir yere kıpırdayamıyor. Coğrafyamıza hapsolduk. Biz hapsolduğumuz için Kuzey Irak’ta PKK, Barzani ve Talabani cirit atıyor üstelik müttefik oldular’ diyor.

Peki kimmiş bunu yapan?

İşte onu söylemiyor ama herkes biliyor ki ‘ABD stratejik müttefik ve ortağımız’ diyen Usta olmalı bu. Üstelik bu sözler sarf edildiğinde Türkiye cumhurbaşkanlığı seçimlerine hazırlanıyordu.

İnanın o gün ben bu Büyükanıt’ı dinlerken şok olmuştum, şimdi şu anda bu satırları yazarken dahi ürperiyorum.

Şehitlerimiz aklıma geliyor. Verdiğimiz onca mücadele, çekilen acılar ve sıkıntılar, demek ki biz bu projeyi durduramamışız.

Türk ordusu olarak tuzağa çekilmişiz, sadece süreci geciktirmişiz o kadar. Ama ne acıdır ki bu süreç hala işliyor.

 İşin aslı, o gün Büyükanıt lafı hiç öyle evirmedi, çevirmedi, açık ve net konuştu. Sözlerine yüklediği anlam çok açık;

‘ABD ile işbirliği yaptın. Bizi hapsettin, elimizi kolumuzu bağladın. Sonra da PKK’yı Barzani’yi ve Talabani’yi üstümüze saldın’ demeye getirdi. İşin gerçeği çok da ağır ithamda bulundu. Usta’ya hitaben ‘Vatanı düşmana karşı savunmasız bıraktın’ dedi. ABD müttefikliğini sorguladı ve ‘bu yüzden Türkiye kaybetti’ dedi.

Devamı şöyle;

‘Yine Kuzey Irak’a baktığımız zaman şöyle bir durum ortaya çıkıyor; hazırlanmış olan bir taslak anayasa var. Bu iyi incelendiğinde şu görülmektedir: Kağıt üzerinde federal bir yapı oluşturuluyor.

Güney Şii bölgesi, Sünni bölgesi ve Kürt bölgesi diye üç bölge. Ama anayasanın içindeki hükümleri iyi incelediğinizde, bunun değil federasyon, konfederasyon bile olmadığı, gevşek bir konfederasyon yani kopmaya hazır bir konfederasyon şeklinde olduğu görülmektedir.

Zaten tarihe de baktığımızda konfederasyonların uzun süreli yaşamadıklarını görüyoruz. Ya kopmuşlardır ayrı devletçikler kurmuşlardır ya da üniter bir yapıya kavuşmuşlardır. Bunların örnekleri var.’

Peki şimdi bu ne anlama gelir?

Sözün kısası, Büyükanıt diyor ki; ‘Irak parçalanıyor; kuzeyde Kürt devleti kuruluyor’ diyor. Bu tespitlerini de şu olaylara bağlıyor;

 ‘Başka bu anayasadan kaynaklanan, uygulamalarından kaynaklanan ne durum var? PKK’nın varlığı orada kök salmıştır. Çünkü Kuzey Irak’ta, Irak güvenlik kuvvetlerinden bir tane silahlı insan dahi bulunmamaktadır.

 Bugün Süleymaniye hava meydanına indiğiniz zaman, ziyarete gidiyorlar, onu sadece Kürt bayrakları karşılar. Irak bayrağı yoktur. Karşılama töreninde de Kürt milli marşı çalar. Irak’ın marşı yoktur.

Şu anda Kuzey Irak’ta durum budur.

Federal bir yapıda bazı şeyler merkezi olur. Kuzey Irak’ta merkez bankası kuruldu. Bunun anlamı her yönüyle diğerlerinden ayrı müstakil bir yapı oluştu. Merkez bankası para basıyor. Kendi parasını kullanıyor. Böyle bir yapı var.’

Durum bu.  

Dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt’ın siyasete damga vuran ve Türk tarihine not düşen bu açıklamasında, ‘Irak kuzeyinde Kürt devletinin fiilen kurulduğunu, bir ilanının eksik kaldığını ve referandumla bağımsızlığa giden yolun da açıldığını’ görüyoruz.  

‘PKK terör örgütü de artık kökleşti’ ifadesinden, bir yanda Usta’yı ABD’ye verdiği destek yüzünden itham ettiğini, öte yanda Türkiye’nin ciddi bir tehditle karşı karşıya olduğunu anlıyoruz.

Bakınız bunu diyen benim gibi bir emekli albay değil, bir Orgeneral, bir Genelkurmay Başkanı.

 Ve emekli olduktan sonra  demiyor, bizzat muvazzaf general iken bunu söylüyor hem de bana söylemiyor, Usta’ya söylüyor.

Peki, toplum bunu neden göremedi?

 Neden bu siyasete zamanında karşı çıkamadı, diye soracak olursanız…

Ah şu medya var ya şu medya. Siyaset yapıcılarının neredeyse ‘vatana ihanetle’ itham edildiği bu açıklamayı gündemden düşürebilmek için onca söz arasında iki kelime yakaladı ‘özde ve sözde’ diye.

Türkiye günlerce aylarca hatta bugün bile bu iki kelimeye takıldı kaldı. Gözleri kör oldu, süreci göremedi, tehdidi göremedi.

Neydi bu özde ve sözde?

Büyükanıt’a cumhurbaşkanlığı seçimine ilişkin düşünceleri gazeteciler tarafından sorulunca şöyle cevap vermişti;

‘Seçilecek cumhurbaşkanı aynı zamanda TSK’nın başkomutanıdır. Bu yönüyle TSK’yı yakından ilgilendirmektedir.

Biz hem cumhurbaşkanımızın hem de aynı zamanda başkomutanımızın Silahlı Kuvvetler ve Türk milletinin sahip olduğu cumhuriyetin temel değerlerine, anayasamızda ifadesini bulan laik, demokratik ve sosyal hukuk devleti idealine, devletin üniter yapısına bağlı ama ‘sözde değil özde’, bunu davranışlarına yansıtacak şekilde bir cumhurbaşkanının oraya seçileceğine olan inancımı belirtmek istiyorum’.

Düşünebiliyor musunuz iki kelime sadece iki kelimeden ibaret olan bu ‘sözde özde’ sloganı her şeyi gölgede bıraktı.

Böylece küresel siyasi proje gözlerden kaçırıldı. Sonrasında her şey unutuldu gitti ama ‘özde değil sözde’ sloganı unutulmadı hala kullanılıyor.

Madalyonun bir de öteki yüzünden olaylara bakıldığında..

Usta’nın ‘Bağımsız bir Kürt Devleti Türkiye’ye ihanettir’ ifadesiyle Genelkurmay’ı doğruladığı görülüyor.

Bu ifadesinden, ‘daha 12 Nisan 2007’de Usta olacakları biliyormuş’ anlamı ortaya çıkıyor.

Bu da Usta’ya ağır bir hukuki sorumluluk yüklüyor. Çünkü bu açıklamanın devamında Büyükanıt, ‘Bırak bizi Irak’a harekat yapalım’ diyecek ama Usta izin vermeyecek, bu harekat da yapılmayacaktır.

Sonuçta süreç tıkır tıkır işleyecek ve işletilecektir. Büyükanıt’ın harekat talebi aynen şuydu;

 “Şu soruyu bana sorabilirsiniz: ‘Peki Kuzey Irak’a bir operasyon yapılmalı mı?’ Yapılmalı. Olayın iki boyutu var. Birincisi sadece asker olarak baktığım zaman, evet yapılmalı.

Fayda sağlar mı? Evet, sağlar.

Olayın ikinci boyutu, siyasi olaydır. Bir hudut ötesi operasyon yapılması için bir siyasi kararın ortaya çıkması lazım. TSK, yasal zeminde görev verildiğinde bu operasyonları yapma gücüne fazlasıyla sahiptir.”

Sonuç olarak, 12 Nisan’da, Genelkurmay Başkanlığı Türkiye’yi hedef almış küresel projeye karşı çıkmış ve bunu da en yüksek perdeden hükümete iletmeyi bilmiştir.

Doğal olanı, bu uyarıdan sonra Irak’a harekat yapılması ve bu tehdidin yok edilmesiydi, ama yapılmadı.

 Aslında bu olaylar sadece bir dönemin karanlığına ışık tutan bir belge değil, aynı zamanda çok ağır bir suç duyurusudur.

Eğer ki bir siyaset yapıcı, aldığı kararlar ve yaptığı uygulamalarla ne olduğu bilinen ve Türkiye’yi hedef almış bir küresel projeye hizmet ediyorsa, bunun hesabını Türk adaleti önünde vermesi gerekmez miydi?

Bana sorarsanız bu bağımsız yargının artık görmezden gelmemesi gereken ağır bir suçtur bu!

Ama ne oldu?

Hükümete bu uyarıyı yapan Büyükanıt, 15 gün sonra çok sert bir dönüş yaparak Hükümete sözde bir muhtıra verdi. Ardından Dolmabahçe’de Usta ile gizli bir görüşme yaptı.

Derken Kod Ergenekon soruşturması başlatıldı. Büyükanıt neden döndü, bunu kimse bilmiyor.

Usta ile ne görüştü, bunu da kimse bilmiyor ancak sonrasında yaşanılanlar gösteriyor ki Türk ordusu küresel projeye karşı çıktığı için hedef olmuştur ve bu daha işin başıdır.

Başta ne demiştim bu savaşın sonucuyla ilgili  olarak;

‘Türkiye ambargo yüzünden milyarca dolar ekonomik kayba uğradı, bu zarar hiç telafi, edilmedi;

‘Özerk’ Barzani ‘Federe  Kürdistan Bölgesel Yönetimi Başkanı oldu; silahlı güç oldurulan PKK terör örgütü sayıları artık  onbinleri aşan ‘siyasi bir güce’ dönüştürüldü, sandıktan çıkar oldu oysaki benim zamanımda halkımız pkk’nın ölüsünü bile namaz kılıp gömmezdi,

Şimdi yüzbinler katılıyor, kitlesel törenler yapılıyor ve  bugün Türkiye hala sorunla uğraşıyor…

Demek hepsi doğruymuş!

Ha şu da var…

Usta bunu bilerek mi yaptı derseniz, Allah şahidim olsun ki bilmiyorum, ne dersiniz bilmeden yapmış olabilir mi?

Bunu da Uğur Mumcu’ya soralım isterseniz ta 90’lı yıllar için bakın ne demişti;

‘Batı destekli Kürt devleti kurma planı, Kurtuluş Savaşı ile bozuldu. Kürtlere batı desteğinde devlet kurma planları 1970’li yılarda da uygulanmak istedi. Başkan Carter döneminde Molla Mustafa Barzani, ABD tarafından para ve silah yardımlarıyla desteklendi.

Ancak Barzani, Amerikan korumacılığındaki ayaklanmayı başlatamadı. Kürtler açısından 1920’lerde Londra, San Remo ve Sevr Anlaşmalarına konu olan ve 1970’li yılların ortasında da Amerikan desteği ile canlanan Özerk Kürt Devleti 1990’larda Çekiç Güç aracılığıyla kurulmuş bulunuyor! Çekiç Güç, ABD için çekiç, Türkiye ise bu çekicin örsü oluyor.’[1]

Belli ki Usta Uğur Mumcu’yu ya hiç okumamıştı ya da Türk tarihine yazılmış tüm olaylardan belki de hiç haberi yoktu.

Sonuç olarak eğer ki Türkiye Dolmabahçe görüşmesinde bir sır arıyorsa, bu sırrın Büyükanıt’ın yukarıda açıklanan sözlerinde aramalı.

Gelecek Bölüm: ‘Kesişme Noktası’ ile devam edecek..

Kitap:

Usta’nın Göremediği Siyasi Tuzak


[1] Mumcu, ‘Türk Memet Nöbete’, s. 208.

Başa dön tuşu