Özel Haber

Özal.. ‘Nasıl Tarikatçı Oldu’

Yıl 1984…

15 Ağustos’ta, PKK örgütü Şemdinli ve Eruh ilçelerine baskın yaparak ayrılıkçı siyasi  hareketin silahlı direnişini başlattı. Böylece, Sovyet Devlet Başkanı Stalin’in emriyle başlatılan KDP örgütleri, 1948’te kurulmuş olan İsrail’in bölge ülkelerini ‘etnik ve mezhepsel temelde parçalama’ siyasetinin silahlı bir ayağına dönüştürülüyordu.

Peki, Sovyet Rusya Ortadoğu’da Mahabad üzerinden başlattığı bu oyundan neden vazgeçmişti?

Sovyet Rusya tıpkı 1917’deki gibi büyük yapısal değişime gidiyordu; Sovyetler Birliği yıkılacak, bağımsız ülkeler topluluğu ortaya çıkacak, Doğu-Batı Almanya buluşacaktı…

Bu noktada Sovyetlerin dikkati artık Doğu Avrupa’da olacaktı, Ortadoğu’da değil.

Bu bize günümüzdeki yaşanılan olayları da izah edebiliyor;

ABD-AB Kırım ve Ukrayna’da Rusya’ya karışmıyor, Rusya da ABD-AB-İsrail’e Ortadoğu’da, başta da Irak’ta karışmıyor…

Bu siyasi analiz gösteriyor ki; Ortadoğu İsrail’in yeni stratejisi üzerine inşa edilecektir…

Peki ya Türkiye?

Emin Çölaşan’ın kaleminden Korkut Özal’ı yakından tanıyalım:

‘1950’li yıllarda Korkut evleniyor. Karısı Müjgan Hanım. Korkut’un o yıllarda dinle falan pek ilgisi yok. Hatta tam terinse, son derece uygar bir insan. İTÜ’yü bitirdikten sonra DSİ’ye giriyor. 

Ve Elazığ’da çalışmaya başlıyor. Sık sık Malatya’ya ya gidip geliyor. Karısı sarı saçlı, mavi gözlü son derece modern bir kadın. Korkut ve karısı dans etmeyi çok seviyorlar. Tango, vals, bolero…

 Malatya’da bir dans müsabakasına katılıyorlar ve birincilik kazanıyorlar.

Müjgan hanım o yılların Malatya’sında bile kısa kollu elbiselerle geziyor. Hatta tutucu çevrelerde ‘Bu Korkut’un karısı amma da açık geziyor’ diye dedikodular yapılıyor.

Ama ne Korkut ne de karısı bunlara aldırmıyor. Modern ve çağdaş yaşamları sürüp gidiyor. Geziyorlar, dans ediyorlar, içki içiyorlar. Korkut Elazığ’da fırsat bulursa, Cuma namazına gidiyor’[1]

Korkut Özal, mühendisti. Devlet Su İleri’nde çalışıyordu.

1957’de, mesleki bilgi ve görgüsünü geliştirmesi için devlet eliyle ABD’ye gönderildi. Daha önce abisi Turgut Özal da gitmişti.

Gittiği yer, ABD’nin Utah eyaleti. Orada Mormonlarla tanıştı;

Allah’a ve İsa’ya inanan, Hıristiyan, bir çeşit tarikat üyeleri. Mormonların bilinen kendilerine misyonerlik yapmak faaliyeti dışında, bir özelliği daha vardı; para.

Tarikatın güçlenmesinin paradan geçtiğine inanıyorlardı;

‘Bağlı olduğun dinsel hareketin güçlenmesi ve yayılması için, mutlaka paraya ve siyasal güce sahip olacaksın. Aksi halde başarılı olamazsın.’[2]

Çölaşan şöyle devam ediyor;

‘Müslümanlıkla bir benzer yönleri daha var; çok kadınla evlilik, bu tarikatta serbest ancak Amerikan yasaları buna izin vermediği için, çok evlilik yapmaları mümkün olmuyor.

Her Mormon’un temel görevlerinde biri de, gelirlerinin yüzde 10’nu tarikata vermek yanında, iki yıl süreyle Misyonerlik yapıp tarikata yeni Mormonlar kazandırabilmek.

Milyonlarca Mormon, Amerika’da para gücü en yüksek düzeyde olan insanlar.

Korkut Özal’ın dinle ilgisi işte böyle başlamış; ‘Türkiye’den din kitapları istetir. Bir ara yanına Fehim Adak gelir. Onu da devlet yollamıştır… Fehim Adak o günlerde dincidir… Ve Korkut, Amerika’da Müslümanlığı keşfetmeye başlar.’

Korkut Özal’ın dine yönelik bu ilgisi büyük bir değişimi de beraberinde getirmiştir;

Eşi örtünür, annesi Hafize hanım örtünür, örtünmekle kalmaz, alevi kökenli olan annesini Sünni yapıp Nakşibendi Tarikatı’na nakli yapılır.

Nakşi Tarikatı’na giren bir tek o değildir;

Korkut Özal, eşi ve Hafize hanımla birlikte Turgut Özal da girmiştir. Daha sonra küçük birader Yusuf Özal da tarikatın müdavimi olacaktır.

Peki ya sonra?

Özallara burada yer açmamızın nedeni, Turgut Özal bu anlatılan siyasi ve silahlı süreci en iyi tanıyan ve bilen siyasetçidir.

Türk siyasi tarihinde başlı başına bir dönüm noktası olan 1991 Körfez Savaşı’nda izlediği siyasetle hem Ortadoğu’ya hem de Türkiye’ye yön vermiştir.

Dolayısıyla Özal’ı merak ediyoruz, siyasi Kürt hareketinde yüzyılı aşkın bir süredir yönetici rol oynayan Nakşibendi Tarikatı ile bir bağı var mıydı, öğrenmek istiyoruz. Buradan çıkaracağımız sonuçlarla Körfez Savaşı’nı masaya yatırma imkanı bulacağız…

Bir giriş olarak Emin Çölaşan’ın şu açıklamasıyla devam edebiliriz;

‘Turgut ve Korkut biraderler de sık sık şeyh hazretlerinin elini öpmeye ve konuşmalarını dinlemeye gelirler, ondan ışık alırlardı. Şeyh efendi indinde, bu iki okumuş mühendis biraderim özel bir yeri olur, hatta sonraki yıllarda, Kotku hazretleri bazen biraderleri ziyarete gelir, onlarla özel sohbetlerde bulunurdu.

Bu özel sohbetleri biliyoruz; huzur dersleri, hiç şüphe yok ki, Damat Ferit gibi, Demokrat Parti gibi ve Özallar da bu huzur derslerinden payını almışlardı…

Şimdi Emin Çölaşan Turgut’un nereden koştuğunu bize anlatıyor;

 ‘1973 yılında Turgut, Sabancı’da işe başlar…

Bu sırada Korkut CHP-MSP koalisyonunda Tarım Bakanı olmuştur. İlk kez aileden biri devletin böylesine yüksek bir makamında oturmaktadır. Ailenin bir kolu, artık hükümettedir. Bundan sonra sırtları yere gelmeyecektir.

İki birader kolları sıvarlar… Korkut bütün hacıları Tarım Bakanlığına doldururken,

Turgut da büyük bir holdingin başındadır.

Turgut’un ismi Türkiye’de çoktan unutulmuştur. Planlama’dan ‘takunyalı’ ünüyle bir rüzgar gibi gelip geçmiş ve olay o kadarıyla kalmıştır. Şimdi Korkut parlamaktadır…

Korkut yıllardan beri dincilerin ve Nakşibendi tarikatının içindedir de, Turgut Amerika’da olduğu süre içerisinde bu ortamdan uzak kalmıştır.

Şeyh efendiyi ziyaret etmeye yeniden başlar.

Arada sırada gidip sohbetlere katılır, el öper ve hayır dua alır. Bu arada İlim Yayma Vakfı ve Milli Kültür Vakfı gibi dinci kuruluşların kurucuları arasında yer alır.

İlk vakfın kurucuları arasında Eymen Topbaş, Topbaş ailesinin değerli bireyleri, İbrahim Bodur, vaiz Seyfullah Değerli, Ayhan Songar, Yusuf Türel, Sabri ve Asım Ülker biraderler ve Korku Özal gibi değerli şahıslar vardır. Milli Kültür Vakfı’nın başkanlığını yapan Turgut, vakfın olanaklarıyla bazı dinci kuruluşlara yardımlarda bulunur.

1975 yılında işbaşında AP, MSP ve MHP’den oluşan(Küçüçük CGP’yi saymıyorum) birinci MC hükümeti vardır. Bu aşamada Başbakan Demirel, koalisyon ortağı MSP’nin genel başkanı ve başbakan yardımcısı Necmettin Erbakan’a haber göndermiştir:

  • Bizim Turgut’u Merkez Bankası Başkanı yapalım mı? Böyle bir kararname hazırlasak acaba Hoca ve bakanları imza ederler mi?’

Çünkü MC ortakları arasında daha ilk günlerde hırgür çıkmıştır.

Demirel, ortaklarından onay almadan önce, böyle bir kararnameyi sevk etmek istemez. İmzalamadığı takdirde zor durumda kalacağını bilir. Ertesi gün Hoca’dan haber gelir:

  • Hayır, imzalamayınız!

Erbakan, yakın adamı Turgut’un bu göreve getirilmesine karşı çıkmıştır…

Herhalde kendisine güvenmemektedir. Böylesine yakın olduğu Turgut’u niçin istememiştir?..

Bu bilinmez. Belki de MHP’ye soyunduğunu duymuştur.

Bu olay, Turgut’un MHP’den senatör olma girişimiyle aynı döneme rastlamaktadır. Ancak MHP olayı kamuoyuna yansıtmamış ve gizli kalmıştır. Çok az insan tarafından bilinmektedir…

Aradan tam iki yıl geçecek ve bu kez MSP’den aday olacaktır…

Turgut böyle konuları sorun yapan adam değildir. Merkez Bankası başkanlığının reddedilmesinden sonra da Demirel, Erbakan ve Türkeş’le ilişkilerini sürdürecektir. Evet, üç liderle ve üç partiyle de ilişkilerini sürdürecektir.

En azından buna mecburdur…

Çünkü ticaret yapmaktadır. Komisyonculuğu ve ithalatçılığı vardır. İktidarla ilişkileri iyi götürmesinde sonsuz yararlar mevcuttur… Bir yandan ticaret yapmakta, öbür yanda MESS’te işverenler için çalışmakta, boş zaman buldukça da Nakşibendi şeyhi Mehmet Zahit Kotku hazretlerinin ziyaretine gidip ilim ve irfan yolunda ilerlemektedir’.

Turgut’un aday olduğu 1977 seçimlerinde, MSP oy kaybına uğramış ve daha önce 48 olan milletvekili sayısı 24’e düşmüştür. Bu durum MSP için bir yenilgidir…

Turgut ve Korkut biraderler şimdi Erbakan Hoca’ya tavır koymaya başlamışlardır. Turgut sağda solda ‘savaş kaybeden kumandanı kurşuna dizerler. Hoca da savaş kaybetmiş kumandandır’ demektedir…

Nakşibendi Şeyhi Mehmet Zahit Kotku hazretleri de bu dönemde Erbakan’a karşı tavır almaktadır. Şeyh Efendi, Özal biraderlerle sık sık bir araya gelmekte ve onları Erbakan’a karşı doldurmaktadır.

Çölaşan kalemiyle bu görülenler şaşırtıcı olmamalı çünkü bu gidişat Demokrat Parti’nin gelişinden belliydi.

Ancak daha da ötesi vardı…

Kitap:

Büyük Suikast/Kürt Gereğinde Bilmediklerimiz


[1] Emin Çölaşan, ‘Turgut Nereden Koşuyor’, s.25, Tekin Yayınevi, 1989.

[2] Age, s. 27.

Başa dön tuşu