100. YılÖzel Haber

36. Gün.. ‘Kim Biliyordu’

Usta Biliyor muydu..

Hani ta en başta demiştim yaUsta işaret parmağını Barzani’ye doğru uzatarak ‘senin canına okuyacağım’ dercesine sallıyordu. Ben ise açmış gözlerimi şaşkınlıkla izliyordum…’ diye. 

Biliyorsunuz elbette ki bu şaşkınlığın altında Barzani ile dört yıl önceki kucaklaşması yatıyor olsa da beni asıl şaşırtan, Amerika’dan hiç söz etmeyişi olmuştu.

Sert sözlerle İsrail diyebilen bir Usta neden bir türlü ABD diyememişti?

Öyle ya İsrail’in Kürdistanı varsa Amerikalının da bir Kürdistanı yok muydu? Siyasi ayağı da Barzani değil miydi?

Bu noktada Usta’yı anlayabilmek biraz zor.

Gerçi İsrail’i de kendiliğinden dışa vurmamıştı. Barzani’nin bağımsızlığını tanıyan ilk devlet olduğu için, İsrail’e tepki göstermek zorunda kalmıştı. Ama iş ABD’ye gelince, Barzani ile Amerika arasındaki bağı kurmaktan nedense kaçındı.

Bunun nedeni BOP olabilir mi?

 Çünkü Barzani-Kürdistan ve BOP kelimelerini yan yana getirdiğiniz anda, toplum hafızası hemen BOP ile Eşbaşkan arasındaki köprüyü kurmaz mıydı?

Bu köprüyü sağlıklı geçebilen bir insan aklı, bu kez Usta ile BOP arasındaki ilişkiyi hatırlamaz mıydı?

Bilemiyorum.

Bir süredir gündemden uzak kaldığı anlaşılan BOP’un yeniden hortlatılması belki işine gelmemiş olabilir. Eski tartışmaları yeniden alevlendirmek istememiş olabilir.

Bilemiyorum ancak işin aslına bakıldığında, özellikle iki sorunun kamuoyunun dikkatinden kaçılmak istendiğinde tanık oluyoruz.

Gerçekten de 1982 İsrail Planıyla 2006 Amerika Planı açık oturumlarda hak ettiği yeri bulamıyor. Halbuki her ikisi de Türkiye açısından bir varlık ve beka sorunu olarak karşımızda duruyor.

İsrail’in, Müslüman ülkelere yönelik emellerini açığa vuran ve Dünya Siyonist Dergisinin başköşesinde yer alan yeni yol haritası Türkiye’de gündeme hiç düşürülmüyorsa, Amerika’nın niyet ve emellerini ortaya koyan ve adına ‘Büyük Ortadoğu Projesi’ denilen plan da her nedense gerçek anlamda hiç tartışılmıyor.

Diyeceksiniz ki şimdi ‘olur mu canım, herkes biliyor.

Doğru nerdeyse sokakta oynayan çocuklar dahi BOP’a aşina belki ama sadece adına ve haritasına.

Evet Türkiye BOP’u biliyor, haritasını biliyor, hedefinin Türkiye’yi parçalamak olduğunu da biliyor, Büyük Kürdistan’ı da. Ancak bu harita nasıl hayata geçirilecek, plan ne program ne, ‘işte onu göremiyor. Görmesine de imkan yok çünkü bu planı tercüme edip Türkçe anlamlarıyla kamuoyuna duyuran insanlarımızın sayısı bir elin parmakları kadar az.

Neden?

Sanıyorum bunun nedeni BOP’un içinde yazılanlarda gizli olmalı. Kabulü mümkün olmayan öylesi ağır ifadeler içeriyor ki topluma tüm çıplaklığıyla açıklanmış olsa, inanılmaz bir tepkiyle karşılanacağından hiç şüphe yok.

İnanın böylesi bir planın hedefinde Uganda olsaydı ABD’ye ‘Nota’ vermek durumunda kalırdı. Çünkü sözde ya da özde müttefik olan bir ülke ittifak kurduğu ülkenin ‘toprak bütünlüğünü, varlığını hatta bekasını’ böylesi ağır bir tehditle karşı karşıya bırakabiliyorsa, Tanzanya da olsa o ‘nota’yı ABD’ye çakardı.

Ama Türkiye’de yaprak kımıldamadı, hele ‘nota mota’ hiç gündeme gelmedi. Aksine bugün dahi Amerika’nın ‘stratejik ortak’ olduğuna vurgu yapılıyor hala da yapılıyor.

Mesele de bu zaten. 

Amerikan Silahlı Kuvvetler Dergisinde, 2006 yılında, duyurulan bu planın ana hedefi Türkiye olduğu halde nasıl oluyor da ülkeyi yöneten siyasi irade bu ağır ve yakın tehdidi görmezden ve duymazdan gelebiliyor?

Bu planın düğüm noktasını bağımsız bir Kürdistan’ın  kurulması teşkil ediyor.

 Başının da sonunun da Kürdistan’la başlayıp bittiği görülüyor. Yani işin aslında Barzani’nin bağımsızlık referandumu bu planın bir parçası.

Belki de ilk sorun burada başlıyor.

Çünkü Usta bu  referandum için ‘bu ülkeye yapılmış bir ihanettir’ demişti ama ‘mademki böyle bir proje Türkiye’ye ihanettir, öyleyse neden ABD’ye bir nota verilerek dikkati çekilmiyor aksine ABD için stratejik ortak deniliyor?..

BOP diye bilinen haritayı çizen Amerikalı emekli Albay Ralph Peter’s’dir.

Çizdiği harita ve bu haritaya bağlı olan plan ‘Kanlı Sınırlar, Daha İyi Bir Ortadoğu’ başlığı altında açıklanmış ve bu da ABD Silahlı Kuvvetler Dergisi’nin Haziran 2006 baskısında yayımlanmıştır.

En basit mantıkla hiç detaya girmeden planın sonuna bakıldığında, kimlerin kaybedeceği sütun sütun sıralanmış, uluslararası ilişkiler açısından hiçbir kaygı duyulmaksızın ülkelerin adı açıkça yazılmıştır. Ve Türkiye bu sütunların kaybedecek olanlar tarafında yer alıyor.

Bu BOP, ilk olarak ‘bölgede bir Kürt devleti kurulmalıdır’ diyor, işte o satırlar;

‘Balkanlar ve Himalayalar arasındaki adaletsizliği ile ünlü topraklardaki en göz alıcı haksızlık bağımsız bir Kürt devletinin yokluğudur. Orta Doğu’da bitişik bölgelerde yaşayan 27 ila 36 milyon arasında Kürt vardır.

Günümüz Irak nüfusundan daha büyük olan bu grup, düşük nüfus tahminini bile göz önünde bulundurduğumuzda Kürtleri dünyanın kendine ait bir devleti olmayan en büyük etnik grubu yapmaktadır. Daha kötüsü, Kürtler, Ksenofon’un zamanından beri yaşadıkları tepe ve dağların bulunduğu bölgeyi kontrol eden her devlet tarafından ezilmiştir.’

İşte Amerika bu ifadelerle dört ayrı ülkede yaşayan Kürt kökenli insanları projeye dahil ediyor ve ‘bağımsız bir devlet kurulmalı’ diyerek projenin nasıl işletileceğine dair yol haritası çiziyor tıpkı İsrail gibi.

Bu şekliyle bu plan İsrail’in Ortadoğu planıyla bire bir örtüşüyor, hatırlayalım o da ‘Irak üçe parçalanmalı ve  kuzeyde Kürt devleti kurulmalı’ diyordu.

Yani?

Yani iş bölgede bir Kürt Devleti kurulmasına gelince, ABD ile İsrail çıkarları bu noktada buluşuyor. Bu Ermenistan-Kürdistan projesinin ta yüz yıl öncesi bir İngiliz projesi olduğu düşünüldüğünde İngilizlerin de bu oyunda olduğunu anlayabiliyoruz.

Demek ki Türkiye’nin karşısında üçlü bir cephe var; ABD-İsrail ve İngiltere.

Öte yanda…

Amerika’nın bu projeyi hazırlarken 1991 Körfez Savaşının sonuçlarını dikkate aldığı anlaşılıyor. 

Hatırlayalım ne olmuştu bu savaşın sonunda; Özerk Kürdistan Yönetimi kurulmuştu yani siyasi Barzani. Sığınmacılar ve Çekiç Güçten istifadeyle PKK terör örgütünün militan sayısını onbinlerin üzerine çıkarılmıştı yani silahlı PKK. Ve Türkiye milyarlarca dolar ekonomik kayba uğratılmıştı, Saddam’a uygulanan ambargo yüzünden.

Peki bu savaşta ABD’ye destek veren kimdi?

Dönemin Cumhurbaşkanı Özal, ‘bir koyup üç alacağız’ demiş, üstüne de ‘Çekiç Gücü ben getirdim’ demişti ama kaybeden taraf nedense hep Türkiye olmuştu.

Şimdi Amerika bunu dile getiriyor ve ‘keşke daha zamanlar Irak’ı parçalamış olsaydık diyerek hayıflanıyor. İşte planda yer alan o bölüm;

 ‘ABD ve koalisyon ortakları Bağdat’ın düşmesinden sonra bu haksızlığı düzeltmek için ellerine geçen muhteşem fırsatı görememişlerdir. Uyumsuz parçaların birbirlerine Frankenştayn canavarını andıran şekillerde dikilmesinden oluşan bir devlet olan Irak, o anda üç küçük devlete bölünmeliydi.

Korkaklık ve vizyon eksikliğinden bunu başaramadık ve Iraklı Kürtleri yeni Irak hükümetini desteklemeleri konusunda zorladık. Ancak özgür bir halk oylaması gerçekleştirilecek olsaydı, hiç şüpheniz olmasın ki Irak Kürtlerinin neredeyse %100’ü bağımsız olmak için oy verirlerdi.’

Durum bu.

Bu durumda akla hemen ‘Turgut Özal neden ABD’yi desteklemişti’ sorusu geliyor. İsterseniz şöyle soralım:

 ‘Turgut Özal ABD’nin Irak’ı parçalamak için işgal ettiğini bilmiyor muydu?..  

İşi bir adım daha ileri götürelim, bu kez Usta’ya soralım ‘2003 savaşında ABD’yi destekleyen Türkiye bu işi altında BOP’un yattığını biliyor muydu?

Öte yanda..

Belki de Türk-Amerikan ilişkilerini alt üst edecek en ağır niteleme, Amerika’nın bu planda Türkiye’yi kendi vatan toprağında ‘işgalci’ olarak görüyor oluşudur.

Gizli saklı değil, niyet okuma da değil, açık açık yazılmış. ‘Türkiye işgalcidir’ diyor, işte o bölüm;

‘Şiddetli askeri baskılara maruz kalan ve on yıllar boyunca ‘dağ Türkü’ olarak nitelendirilmek suretiyle kimlikleri yok edilmek istenen Türkiye Kürtleri de aynı şekilde oy verirlerdi. Ankara’nın önünde bulunan Kürt sorunu son on yıl içerisinde bir miktar kolaylaşmış olmasına rağmen baskı yakın tarihlerde tekrar yoğunlaştı ve Türkiye’nin doğusundaki beşte birlik bölümü işgal edilmiş bir bölge olarak görülmelidir’.

Hani demiştim ya Uganda olsa en azından bir nota çekerdi diye hatta Tanzanya da olsa.

Işte bu yüzden. Hiçbir ülke Türkiye’yi kendi vatan topraklarında işgalci olarak nitelendiremez, bu diplomatik bir skandalın da ötesinde bir tehdittir!

Ama gelin görün ki kimseden ses çıkmadı ve bu plan ABD Silahlı Kuvvetler Dergisindeki yerinde hala duruyor. Üstelik BOP haritaları resmi toplantılarda duvarlara asılıyor.

Her şeyden önce emekli bir asker olarak bildiğimiz bir kural vardır, o da şu;tehdide gözyummak demek, o tehditle işbirliği yapmak’ demektir. Dünyanın her yerinde bu böyledir.

Ve sonunda ABD, bugün ‘Kürt koridoru’ denilen coğrafyayla ilgili ağzındaki baklayı çıkarıyor;

‘Suriye ve İran Kürtleri de mümkün olsa bağımsız bir Kürdistan’a katılmak isterlerdi. Ayrıca Diyarbakır’dan Tebriz’e kadar uzanan bağımsız bir Kürdistan, Bulgaristan ve Japonya arasında en Batı yanlısı devlet olacaktır. Bölgede yapılacak adil bir düzenleme Irak’taki üç Sünni ağırlıklı bölgeyi budanmış bir devlet haline getirecektir ve bu bölgeler zaman içerisinde Akdeniz’e yönelmiş bir Büyük Lübnan’a kıyılarını kaybetmiş olan Suriye ile birleşmeye karar verebilir ki bu durumda Fenike yeniden doğmuş olur’.

Burada Fenike dediği yer, biliyorsunuz İsrailoğulların üç bin yıl öncesinde yaşadığı toprakların eski adı.; Vaat Edilmiş Topraklar…’

Şimdi biz Irak ve Suriye’ye bu Fenike penceresinden bakalım.

 Ne görüyorsunuz; koridorun bir ucunda Barzani, ABD yönetiminde; koridorun Akdeniz kıyısında diğer ucu Lazkiye, Rusya denetiminde ve Türkiye arada yani kıskaçta. Lazkiye’den sonra gelen en büyük ikinci liman Tartus da Rusya tarafından daha dün 49 yıllığına Suriye’den alındı.

Bu durumda ne oluyor?

İsrail planını gördük, Filistinlileri Ürdün’e sürgün edip tüm Akdeniz kıyılarını ele geçirmek istiyor, başladı zaten. Rusya’yı gördük, Tartus ve Lazkiye limanlarıyla Akdeniz’de köprübaşı tutuyor hala orada.

ABD’yi gördük, İsrail’in başta söylediğimiz güvenliği için Rusya’yla işbirliği yapıyor, öte yanda Erbil üzerinden koridorun diğer ucunu tutuyor İran’a karşı. Şu anda bu süreç işliyor… 

Tekrar BOP’a dönersek, planda bir ipucu daha var, o da bu sürecin hangi temelde işletileceğini açıklıyor, bölgede ‘Etnik ve mezhepsel ayrıştırma yapılmalıdır’ diyor ve ekliyor;

‘Bu plan ile birlikte verilen haritalarda öngörülen sınırlar, Kürtler, Beluclar, Şii Araplar gibi en kayda değer ‘kandırılmış’ nüfus gruplarının maruz kaldığı yanlışları düzeltmeye çalışmakla birlikte Orta Doğu Hıristiyanları, Bahailer, İsmaililer, Nakşibendiler ve diğer birçok sayısal olarak küçük olan azınlıkları yeteri derecede temsil etmez. Ve unutulması güç bir yanlış, bölge ile ödüllendirmekle asla düzeltilemez: Ölmekte olan Osmanlı İmparatorluğu tarafından Ermenilere uygulanan soykırım.’

Ne ilginç değil mi?..

Amerikalının burada Nakşibendilere vurgu yapıyor oluşu. Yani bir ucu Cübbeli Ahmet Hoca’ya giden diğer ucu Seyit Abdulkadir’e giden tarikatın adı da geçiyor.

Ama daha önemlisi işin içine Ermeniler de böylece giriyor ve daha birçok küçük azınlıklar. ABD daha ne desin, ‘Türkler soykırım yaptı’ diyor!

Bu da bize Malta’ya sürgün edilen Fahreddin Paşa’yı hatırlatıyor, Ermeni soykırımıyla suçlanıp İngilizler tarafından yargılanan Fahreddin Paşa’yı.

Demek tarih yine tekerrür ediyor önce İngilizler şimdi Amerika…  Tabii bunu diyen bir zihniyetin artık devamını şöyle getireceği bir sır olmamalı, ‘Toprak talebi ve tazminat’, işte bu kadar açık.

Peki hep aynı noktada yine Usta tarafından çeşitli dönemlerde söylenen ‘biz Ortadoğu Projesinin eşbaşkanlarından biriyiz’ beyanatını şimdi bu resimde nereye koyacağız?

Bu doğruysa eğer, Türkiye’yi bölmeyi hedeflemiş bir projede ‘eşbaşkan olmak’ demek ‘düşmanla işbirliği’ anlamına gelebilir ki bunun da hukuk dilinde karşılığı ‘vatana ihanet’ olmaz mı?

Elbette olur ama Türkiye’de son dönemlerde yeni bir moda çıktı ne ileri sürerseniz sürün ‘var mı belgesi’ diye soruyorlar. Kulakları çınlasın Osman Pamukoğlu Paşam dönemin Cumhurbaşkanı merhum Süleyman Demirel’e ‘İran’a harekat yapılması gerek’ dediği zaman o da sormuş ‘var mı belgesi’ diye.

Pamukoğlu’nun cevabı belki abartılmış olabilir ama ana hatlarıyla şöyledir;

 ’Duvara horoz resmini asmışsınız, altında bu bir horozdur diye yazmışsınız, olur mu böyle şey!  Dünyanın her yerinde horoz horozdur’ demiş yani gözlerin gördüğünün belgesi olur mu gibisinden. Şimdi Türkiye bu halde. Usta da soruyor ‘var mı belgesi’ diye. 

Bu anlatacaklarım 13 Ocak 2009 tarihinde Meclis’te yaşanır…

Usta partisinin grup toplantısında konuşurken muhalefetin “BOP eşbaşkanı’ eleştirilerine yanıt verir şöyle ki;

‘Bu, aslında şu anda zaten doğmadan ölen bir proje durumuna düştü. Bunu kalkıp ikide bir gerek ana muhalefeti gerek yavru muhalefeti, bu şekilde kullanıyor. Bunun bizi bağlayıcı yanı yok. Bu konuyla ilgili olarak bizi bağlayan, Tayyip Erdoğan’ın attığı bir imza yoktur. Bu sadece insani olarak bizim üstlendiğimiz görevdir.’[1]

Yani Usta demiş ki ‘Bana BOP eşbaşkanı eşbakanı deyip duruyorsunuz ama var mı altında benim imzam olan bir belge’ demiş ve de eklemiş ‘bu sadece benim üstlendiğim insani bir vazifedir’.

Bu açıklamalar Türkiye’de tartışıldı ama bugüne kadar hiçbir sonuca ulaşamadı çünkü Türkiye hala BOP’un nasıl işletildiğini göremiyor, göremediği için de Usta’nın dediği gibi ‘doğmadan ölmüş mü yoksa hala hayatta mı’ bilemiyor. 

Belki bu projeyi bir ’insani yardım’ olarak görenlerimizin sayısı da az değildir. 

Bunda elbet medyanın rolü büyük. Nasıl ki bu medya ‘Irak’a harekat yapılması şart diyen Yaşar Büyükanıt’ın bu vurgusunu ‘teröristle içeride mi yoksa dışarıda mı’ tartışmasına çekilerek gözden kaçırmayı bilmiş ise…

Nasıl ki bu medya yine Büyükanıt’ın ‘2003 Körfez Savaşında bu siyasetin ABD’ye verdiği destek Türkiye’ye pahalıya mal olmuştur. Irak kuzeyinde Kürt devleti kurulmaktadır’ şeklindeki uyarıları ‘sözde değil özde bir cumhurbaşkanı istiyoruz’ sloganıyla toplumun dikkatine kaçırmayı becerebilmişse…

 İşte Usta’nın verdiği bu çelişkili cevap da medyada örtülendi.

Ortada bir BOP var, işleyen bir süreç var, bu sürecin düğüm noktası da Kürdistan ama hem Usta hem medya bunun gündem olmasını engellemeyi iyi biliyor böylece toplumun gözünden kaçırabiliyor. 

Hatta Usta bir adım daha ileri giderekBOP, Ortadoğu barışına yönelik olarak kurulmuştur. Bunun yanında ekonomik kalkınmaya yönelik olarak kurulmuştur. Oradaki kadın hakları ve eğitime yönelik ve oradaki eğitim özgürlüğünü daha yukarılara taşımak amacıyla kurulmuş ve atılmış bir adımdır. Burada Türkiye’ye de bir görev verildi ve biz bu görevi üstlendik’ diyerek projede görev almış olduğunu açık itiraf etmiş olsa da bunu ‘insani yardım örtüsü’ altında gizleyebiliyor.

Tıpkı bugün ülkemize getirilen dört milyon sığınmacının perde arkasında yatan gerçeklerin ‘merhamet, yardım, muhtaç’ gibi sözler altına gizlendiği gibi. Ama hep diyorum bu coğrafyada hiçbir şey gizli kalamıyor.

Kitap:

Usta’nın Göremediği Siyasi Tuzak


[1] Habertürk, ‘Erdoğan’dan BOP Eşbaşkanı Yanıt’ başlıklı manşet haber, 13.01.2009.

Başa dön tuşu