Göremediğimiz.. ‘Siyasi Tuzak’

Türkiye’de hiç gündeme gelmeyen, ekranların açık oturumlarına konu olmayan bir İsrail projesi var demiştim.
Belge gösterdim, adını verdim ‘1980’ler İsrail İçin Strateji’ ve ne olduğunu size anlattım.
Türkiye’yi kendi vatan topraklarında işgalci olarak gösteren, Ermeni soykırımına atıf yapan ve adım adım takip ettiğimiz Kürdistan’ın kurularak ülkemizin parçalanmasını hedef alan ‘ABD’nin bir planı var’ demiştim.
Zaten biliyorsunuz yine belge gösterdim, adını verdim, ‘Büyük Ortadoğu Projesi’ ve ne olup ne olmadığını açık açık anlattım.
Erdoğan’ın Barzani’ye ‘Kuzey Irak Kürdistan lideri hoşgeldiniz’ diyerek vurguladığı bu Kürdistan’ın ardında yüzyıllık bir tarihsel süreç olduğunu, bu konuda ortaya çıkmış beş ayrı proje bulunduğunu söyledim.
Tek tek sıraladım; İngiliz Kürdistanı, İngiliz Sevr’i, Rus Mahabad’ı, İsrail’in Kürdistanı ve Amerikalı Kürdistan’ diyerek saydım ve anlattım.
Bu beş projedeki ABD, İsrail, İngiltere ve Rusya, hepsini alıp bir tencereye koysanız, kaynatıp pişirseniz sonunda karşınıza özü itibariyle ‘Sevr’ çıkar dedim ve Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün bu Sevr’i Türk Milletine karşı yüzyıllardan beri planlanmış ‘Büyük Suikast’ olarak nitelediğini de özellikle açıklayarak sizlerin dikkatine sundum.
Türk tarihinde bu Büyük Suikast’ı yok etmiş tek gücün, kurtuluş savaşımızın başarıya ulaşmasıyla ortaya çıkan Türkiye Cumhuriyeti Devleti olduğunu bizzat Atatürk’ün ifadeleriyle sizlere yineledim.
Ve aradan geçen yüzyılda izlenen yanlış siyaset yüzünden bu Cumhuriyet’in bugün ve yeniden büyük suikastla karşı kaldığını söyledim.
Tüm bunları bilerek söyledim, üstüne basa basa.
İşin sırrı sanıyorum burada yatıyor;
‘Türk Milletine karşı yüzyıllardan beri planlanmış büyük suikast’…
Yüzyıllar dediğiniz zaman karşı karşıya kaldığımız tehdidin arkada planında sadece İngiliz Sevr’in değil, çok daha öncelerine dayanan bir projenin varlığı ortaya çıkıyor.
Bunu Fetö ile izah edemezsiniz. Bunu PKK terör örgütü ya da Barzani ile izah edemezsiniz.
Yüzyıllar dediğiniz zaman, o tarihlerde Amerika bile keşfedilmemişti.
Öyleyse bu yüzyıllar deyişiyle Atatürk dikkatimizi neye çekmek istemişti?
Bu doğrudan doğruya 1071 Malazgirt savaşından kurtuluş savaşımıza akıp giden yüzyıllardır. O halde 1071’de ne oldu diye sorulması, şu an vatan dediğimiz bu topraklarda bizden önce kimler vardı ve şimdi neredeler diye sorulması, bulunacak cevabın da tüm bu anlatılanlar çerçevesinde hak ettiği yere oturtulması gerekiyor ki büyük resmi görebilelim.
Bu noktada size tarih dersi verecek değilim, kısa ve öz, 1071;
Anadolu’da Ermeni-Rum ittifakının dalgalandırdığı Haçlı Bizans bayrağının indirilerek yerine Türk Bayrağının göndere çekilmesidir.
Bu da demektir ki, bu toprakların eski sahiplerinin savaşla etkisiz hale getirilmesiyle Türk hakimiyetinin Anadolu’da kurulmuş olması demektir.
Şimdi hatırlayınız eski Bizans’ı, hatırlayınız Konstantinopolis’i, Kars eski Ani Krallığını, Adana’da eski Kilikya devletini de bu resme ekleyiniz. Çünkü onlar da eski Bizans’ın bir parçasıydı, hepsi Haçlıydı.
Haçlı seferleri kime karşı yapıldı?
Üç amacı vardı; kutsal toprakları ele geçirmek, coğrafyanın kaynaklarına elkoymak ve Anadolu’daki Türk varlığını yok etmek!..
İşte Atatürk’ün yüzyıllardan ‘beri Türk Millerine karşı planmış büyük Suikast’ sözün ardında bunları görmek gerekiyor.
Tabi Atatürk’ün çizdiği bu resim 1920 Sevr’in gölgesinde çizilmiş. O zaman Amerika yoktu, İsrail yoktu. İşte bu resme şimdi 1982 İsrail, 2006 ABD planlarını eklemek gerekiyor ve de şimdi bize komşu olan Rusların eklenmesi gerekiyor.
Çünkü biz Türklerin Asya ile bağının bu küresel siyasi proje eliyle kesilmesi hepsinin işine geliyor. Şimdi Haçlı Anadolu’yu geri istiyor ama savaşarak alamıyor, çünkü karşılarında 82 milyonluk Türkiye var. Ve bu Türkiye’nin dahil olduğu uluslararası anlaşmalar, teşkilatlar var, NATO gibi, Birleşmiş Milletler gibi, Avrupa Birliği gibi.
Üstelik hepsi kağıt üstünde de olsa müttefik ve hepsi bu sayılanların bir üyesi. Yani ‘hadi gidip Anadolu’yu alalım, Türkleri yok edelim’ diyerek ortaya çıkıp yeni bir Haçlı seferini silahla başlatabilmeleri mümkün değil, akıl dışı.
Peki bugün ne oluyor?
Yabancı sermaye deyip ekonomik kaynaklarımızı satın alıyorlar. Özelleştirme deyip Türkiye’nin sahip olduğu en büyük projelerin yönetimine geliyorlar.
Sadece ekonomi penceresinden bakıldığında Sevr’de işgal edemedikleri toprakların kaynaklarını ele geçiriyorlar, yönetiyorlar. Özel okullar deyip Haçlı milli eğitime giriyor, ana okulundan tutun da en yüksek okula kadar isteyen herkes okul açıyor.
Kısaca insan kaynaklarının yönetimi ile ekonomik kaynak yönetimi böylece elimizden gidiyor.
Bu neye yol açıyor?
Fakirleşmememize, yoksullaşmamıza yani fabrika onun işçi bizim, banka onun memur bizim, para onun borç bizim gibi kabul edilmesi mümkün olmayan endişeli bir tablonun ortaya çıkmasına neden oluyor.
Bu sayılanlar işin bir yönü, bir de resmini ortaya koyduğumuz projenin işleyen süreci var…
İsrail ve ABD’nin planı ‘etnik ve mezhepsel ayrıştırma temeli’ üzerinde kurulmuş.
Türkiye’de yıllardır ‘Türk-Kürt, Alevi-Sünni’ gibi etnik ve mezhepsel kimliklere vurgu yapılıyor ve siz vurgu yaptıkça insanlar ayrışıyor.
Öte yanda İngiliz köklü ABD ve İsrail’in emelleri ‘Kürdistan Projesi’ne dayanmış. Irak’ta özerklikten federe yönetime geçen Barzani bağımsızlık referandumunu yapmış, bir ilanı eksik kalmış. Türkiye ise Özal’la başlayıp günümüze gelen Barzani’ye destek siyaseti izliyor.
Projenin silahlı ayağına bakıyorsunuz, hep aynı siyaset sonucu PKK terör örgütü önce silahlı güç yapılmış ardından siyasi güce dönüştürülmüş. Yerel yönetimleri güdümüne almış, siyasi partisi bile var HDP, cumhurbaşkanlığı seçiminde aday bile çıkarabiliyor.
Yani bu proje Türkiye’deki siyasi ayaklar üzerinden işletilmiş.
Şimdi siz buna bakıp da ‘yanılmışız ya da aldanmışız’ deseniz size kim inanır?
Ve sığınmacılar…
Tüm bu plan ve projeler bilinmesine karşın, Ermenistan’ın Türkiye üzerindeki emelleri bilinmesine karşın, 1915 Ermeni tehciri, tehcir edildikleri bölgeler bilinmesine karşın, siz kalkıp da dört milyondan fazla sığınmacıyı Türkiye’ye getirirseniz, bir milyondan fazla çocuğu ilkokuldan başlayıp okutup büyütüp yetiştirirseniz, bu amaçla 40 milyar dolardan fazla bir kaynağı harcarsanız, bunun anlamı ne olur?
Bir de bunlar Türk vatandaşlığına alındığında, önce yerel yönetimler gelecekler, ardından parti kurup seçimlere girecekler, devlet kadrolarına alınacak ve yönetici güç olacaklar anlamına gelmez mi?
Bu sayılanlar eğer ki yönetici güç olursa eski defterler açılmayacak mı ‘bu topraklar eskiden bizimdi’ demeyecekler mi, uluslararası mahkemelere gitmeyecekler mi?
Şimdi Türkiye FETÖ’nün siyasi ayağını arıyor, neyin ayağı bu, hangi projenin?
İşte bu baştan beri anlatmaya çalıştığım projenin. 1071 Malazgirt’in rövanşı bu. Fetö sadece bir ayak, ona verilmiş görev vardı ve yaptı.
Neydi bu vazife?
Kod Ergenekon soruşturması. Kumpas kurdular, bu kumpası kurabilecek güç kendilerine verildi, Türk Ordusunu hedef aldılar.
Komuta kademesini darmadağın ettiler ama kumpas tutmadı çünkü millet vicdanı kabul etmedi, terör örgütü diyerek işe başlamış olsalar da silahlı eylem bulmadılar, kumpas çöktü.
Arada yaşanan 17/25 operasyonları var. Usta’nın nasıl ABD ve İsrail tarafından kuşatılmışlığı var.
15 Temmuz, kod Ergenekon kumpasının bir devamı, bu kez kripto hücreler eliyle silahlar ortaya çıkarıldı. Başta iddia edilen terör örgütü tezi kendisine dayanak buldu, sonuçta Türk Ordusu kendi içinden vuruldu.
Neden Türk Ordusu?
Cumhuriyeti kuran ordudur, bu Cumhuriyeti bu küresel projelere karşı savunacak olan en büyük silahlı gücümüzdür.
Bakın şimdi Türk Ordusunun haline, her gün gözaltı, disiplin ağır bir zaafa uğratılmış, güven kendini kaybetmiş.
Bir de buna şimdi yeni askerlik kanunu ekleyiniz daha şimdiden yüzbinden fazla askerin terhis edilmesi söz konusu.
Sizce bu da garip değil mi?
Çıkacaksınız her gün ekranlara ‘Dış güçler dış güçler’ diyeceksiniz, ‘saldırı altındayız’ diyeceksiniz ama buna karşın ordunun bel kemiği olan Mehmetçiği paralı yapacaksınız, dövizli yapacaksınız, bu kime güç kaybettirir?
Şimdi diyeceksiniz ki Türkiye Fetö’ye karşı amansız bir mücadele veriyor, doğru veriyor ama…
İş bu noktaya vardıktan sonra şimdi benim çıkıp da ‘siyasi ayak o siyasi ayak bu siyasi ayak şu’’ diyerek isimlendirmemin bir anlamı kalıyor mu artık?
Süreç hala işliyor…
Şimdi karşımızda bir kod Ergenekon kumpası var, siyasetten aldığı destekle ki buna ister ‘askerin vesayeti kırmak için, ister demokrasiyi tüm kurum kuruluşlarıyla işler hale getirmek için’ deyin sonuçta bu hücrenin Türk Ordusuna karşı harekete geçirilmiş olduğunu da biliyoruz.
Şimdi karşımızda duran dağ bir 17/25 örneği var Usta ile ABD arasındaki pazarlıklara ışık tutan, hem de 15 Temmuz darbe girişimi hakkında bize ipuçları veren.
Türkiye’ye karşı konumlanış küresel siyasi projenin bugün geldiği aşama dikkate alındığında, bu pazarlık konusunun 4.5 milyonluk sığınmacıya, Fırat’ın doğusunu hepten ele geçirmiş ana küresel teminat arayışında olan PKK’ya ve Türk Ordusunun Suriye’de Esad rejimine karşı yapması beklenen yeni hamlelerine dayandığını görebiliyoruz.
15 Temmuz’un hemen akabinde ağır yaralı olmasına rağmen Türk Ordusunun neden apar topar Suriye’ye gönderilmiş olduğunu artık anlayabiliyoruz.
Tüm bunlar İlker Başbuğ’un ‘Hedef Türk Ordusu ve Türkiye Cumhuriyeti’ açıklamasının altında yatan mesajın derinliğini de bize gösterebiliyor.
Türkiye’de bu süreç, bu anlatmaya çalıştığım ana çerçeve içinde, demokratik yollardan gidiyor, seçilmiş bir hükümet var ve bu hükümetin 17 yıldır sürdürdüğü bir siyaset var.
Bu siyaset bir yanda Irak ve Suriye’deki süreçlere destek verirken öte yanda Türkiye’nin anayasal düzenini, kanunlarını, devlet yapısını, kurumlarını ve Türk Ordusunu parçalı bir Irak parçalı bir Suriye’ye göre şekillendiriyor.
Ve tüm bunlar 9 yıllık Özal iktidarı ve 17 yıllık Usta siyasetinin yanlış olduğunu düşündüğümüz kararları sonucunda karşımıza çıkıyor.
Belki ABD bile Türkiye’nin bu küresel projede bu kadar büyük bir hızla ilerleyebileceğini öngörememişti.
Kitap:
Usta’nın Göremediği Siyasi Tuzak