Güvenlik

Sığınmacılar Kalırsa.. ‘Ne Olur’

Şu anda Türkiye’de dört milyondan fazla sığınmacı bulunuyor.

Bu sığınmacılar Adana-Gaziantep-Kahramanmaraş hattında yoğunlaşıyor. Hatta Kilis’te nüfus çoğunluğunu elde ettiler bile.  

Bu resmi gören Türkiye haklı olarak endişeye düşüyor.

Özellikle de Türkiye ve Türk Milleti’nin demografik yapısının değişebileceği konusu haklı olarak endişe yaratıyor.

DEMOGRAFİK YAPI

Demografik yapı deyince en başta, bir ulusu meydana getiren bireylerin sayısal, etnik, mezhepsel ve dinsel özellikleri akla gelmelidir.

Ancak Türkiye’deki sığınmacılar konusu nedense hep sayısal olarak değerlendiriliyor, milyonlarca sığınmacı başta güvenlik olmak üzere sosyal ve ekonomik sorunlara yol açacağı dile getiriliyor.

Hepsi doğru..

Ancak..

Bir ulusu oluşturan sadece bireyler değil, coğrafyası ve tarihi de ayrılmaz bir parçasıdır.

Dolayısıyla..

Sığınmacı sorununun gerçek yüzünü görebilmek için coğrafyamıza yakından bakılmalı ve bu coğrafyada yaşanmış tarihsel süreçler ile sığınmacılar arasında bir bağ olup olmadığı dikkate alınmalıdır.

Şimdi..

Sığınmacıların çoğunlukla yerleştirildiği ‘Adana, Mersin, Hatay, Gaziantep, Şanlıurfa, Kahramanmaraş gibi, hudut boylarına bir bakalım..

Buralar önemli çünkü hep aynı coğrafyada tarihte yaşanmış Ermeni isyanları var, Kilikya gibi Nesturi gibi ayrı devlet kurma emelleri var.   

Hatırlayınız..

Birinci Dünya Harbinde, Ruslarla işbirliği yaparak, Van ve Hakkari’de, Osmanlı Devletine isyan eden Ermenileri ve ardından gelen tehciri, tehcir edilenleri..

Hatırlayınız..

Cumhuriyet kurulur kurulmaz isyan eden Van ve Hakkari bölgesindeki Nesturileri ve isyanlar bastırılınca Irak kuzeyine kaçanları..

Hatırlayınız..

1925 Şeyh Said isyanını ve isyan bastırılınca kaçan tarikat şeyhlerinin ve ağaların Lübnan’da kurdukları Taşnak-Hoybun örgütünü, çetesini..

Hatırlayınız..

Taşnak Hoybun’un 1930’da Ağrı’da tertipledikleri isyanları, yine isyan bastırılınca Irak ve Suriye’ye kaçanları..

1915 Van Ermeni isyanı ile 1924 Hakkari Nesturi isyanı, 1925 Şeyh Said isyanı ve 1930 Ağrı isyanları birbileriyle bağlantılıdır.

Bu isyanların tamamının arka planınında İngilizlerin Sevr işgal planı yapmaktadır.

Yani?

Hem tehcir edilenler, hem Taşnak Hoybun çetesini kuranlar hem de isyanlardan kaçanların toplanma noktası Irak kuzeyi ile Suriye kuzeyidir.

Şimdi..

Eğer ki Suriye’den sığınmacı örtüsü altında gelenlerle, tehcir edilenler aynı kişiler ya da soy bağlarının devamı ise yakın gelecekte Türkiye çok daha ağır bir sorunla karşı karşıya gelecek demektir.

ERMENİ SORUNU

Yarın bu sığınmacılar, ister istemez, Ermenistan’ın haksız taleplerine destek verecek. Vatandaşlık hakkı alacakları için de Türkiye’de dava dahi açabileceklerdir.

İç hukuk yolları tüketildiğinde ise bu davalar uluslararası mahkemelere taşınabilecektir.

Ama bu kez ortaya daha ağır bir durum çıkacak çünkü davalar açanlar Türk vatandaşı kimliğini taşıyacağı için, uluslararası hukuk arenasında daha güçlü hale geleceklerdir. 

Durum düşünülenin ötesindedir.

TEHCİRLE SIĞINMACILAR ARASINDA BİR BAĞ VAR MI

Burada sayıları milyonları aşan bir nüfustan ve bu nüfusun 1915 Ermeni tehciriyle arasındaki olması kuvvetle muhtemel bağlardan bahsediyoruz.

Burada Türkiye’nin Ermenistan’ın ‘toprak, tazminat ve soykırım’ temeli üzerinden yükselen ve uluslararası arenaya taşınmış olan iddia ve taleplerinden bahsediyoruz.

Ve bugün bu sığınmacıların geri dönmeye niyeti yok.

Zaten bu siyasetin de geri göndermeye niyeti yok ama…

‘YÖNETİME GELİRLERSE NE OLACAK

Bu sığınmacıların yarın nüfusları daha da artacak.  Bu nüfus yoğunluğu birçok yerde Türk nüfusun önüne geçecek, geçmeye başladı zaten. 

 Şimdiki yardım, insanlık, merhamet hikayeleri böyle sürerse eğer, onlar da yerel yönetimleri ele geçirebilmek için örgütlenecek. Partileşecek, siyasi adım atacak.

 Bu yönetimi ele geçirmek demektir.

Bu vaka ‘merhamet acıma’ gibisinden insani duygularla izah edilebilir mi?

Bu dünyada hangi ülke böyle bir ‘fedakarlığı‘ yapabilir?

Üstelik sebebi olmadığı bir savaşın çocuklarına yeni bir vatanı altın tepside sunabilir?

CEVAPSIZ SORULAR

Eğer ki mevcut siyasi iktidar tüm bunları bilmeden ve araştırmadan bu sığınmacıları getirmiş ise bu felaket, ama yok bilerek ve bir projenin parçası olarak bu sığınmacıları memleketin her yerine yerleştiriyorsa, bu daha büyük bir felaket olarak görülmelidir.

Bu sorular artık Türkiye’de soruluyor ve kamuoyu buna aklı selim bir cevap arıyor.

İşin iç yüzünü bilen yok mu?

Elbette ki var ama bilen söylemiyor.

Konunun asıl yetkilileri ise çıkıyor ortaya, ‘biz yardımsever bir ülkeyiz, dünya bizi gıptayla izliyor’ diyerek asıl gerçeği örtülüyor. Hal böyle olunca cevapsız kalan bu soru haklı olarak toplumda endişeye yol açıyor ve bu endişe giderek büyüyor.

İNGİLİZ PROJESİ

Şimdi milli mücadele yıllarına gidelim..

Tarih 19 Nisan 1920..

San Remo Konferansı’nda, Lord Curzon ‘Ermenileri, Nesturileri, Keldanileri, Asurileri de koruma altına alıyor, izlenen siyasetin ana fikrini şöyle açıklıyordu;

‘Bağımsız Kürdistan kurulduğunda Hıristiyan nüfus da göz önüne alınmalıdır; bu insanların sayıları yüz bin civarındadır. Yeniden eski yerlerine yerleştirilmelidir.

Türkler tarafından yerlerinden edilen bu insanlar şimdi Baquba’da İngiliz emrindedir. Yeniden yerleştirilmeleri imzalanacak antlaşmalarda yer almalıdır.

Türk-İran sınırında yeni bir düzenleme yapılabilir. Bu insanların kötü kaderleri Ermenilere benziyor.  Bunlar adına sorumluluk almaktan çekinilmemelidir. Keldani ve Asurilerin korunmaları güvencededir.’

Proje bu.

Büyük resme bir de bu açıdan bakıldığında, yüzyıllık Kürdistan projesinin tek başına bir proje olmadığı içinde Ermenileri, Yezidileri, Süryanileri, Keldanileri ve Nesturileri de barındırdığı artık görülebiliyor…

Bu noktada diyeceğim o ki ‘Kürt’ kimliği üzerinden hala yürütülen Kürdistan projesi tek başına bir mesele değildir, içinde Ermeniler var, Rumlar var, Nesturiler de var.

BU MESELE SIĞINMACILARI AŞAR

Yani siz bu küresel projeye karşı bir plan program yapmak istiyorsanız, önce Ermenileri ardında Patrikhane olan Rumları derken Asuri- Nesturi-Yezidi- Keldani- Yahudileri de dikkate almanız gerekiyor çünkü Türkiye’ye karşı konumlanmış küresel projenin temel taşları bunlar.

Bu bağlamda günümüze yeniden bakıldığında, ilk ve ikinci büyük harpte gerçekleştirilemeyen İngiliz ve Rus planlarının yeniden hayata geçirilmek istendiği görülüyor.

Planın asıl taşları PKK-PYD-YPG-Barzani üzerinde örülüyor, diğer etnik kimlikler de ileri hamle yapabilmek için kullanılan piyonlar oluyor.

Durum bu.

Türkiye şimdi bu sığınmacıların geçmişini dikkatle araştırmalı, yüzyıllık projenin ayakları olup olmadığına bakılmalıdır.

 Kendi varlığı ve bekasını düşünen Türkiye, belli bir plan ve program dahilinde bu sığınmacıları geldikleri yerlere geri göndermeli, tasarruf edeceği kaynakları kendi milletinin huzur ve refahına vakfetmelidir.

Doğrusu budur ancak bu siyasetin nasıl bir yol izleyeceği konusunda endişelerimiz bulunmaktadır.

SIĞINMACILARA YAPILAN YARDIM NEDEN KÜRT KARDEŞLERİMİZ İÇİN YAPILMADI

Çünkü 90’lı yıllarda terör yüzünden köyünü yurdunu terk etmek zorunda kalan yüzbinlerce Kürt kardeşimize bugün sığınmacılara gösterilen ‘yardım, merhamet, iyilik’ gösterilmediği için hem sefalete düşmüş hem de çektiği acıların öfkesiyle terör örgütünün siyasetine kapılmıştır hala da bu akış devam etmektedir.

Oysaki bugün 45 milyar dolar harcandığı söylenen sığınmacılara verilen bu kaynaklar zamanında Kürt kardeşlerimize verilmiş olsaydı, bu ayrılıkçı siyaset bu denli güç kazanmış olmayacak, HDP seçimlerde belirleyici bir güce erişemeyecekti.

Kendi öz kardeşlerimize yapılmayan bu iyilikler kim oldukları hala şüpheli bu sığınmacılara gözü kapalı yapılabiliyorsa eğer, bu bizi haklı olarak endişeye sevk ediyor.

Ne yapmalı?

Bugün Türkiye, BOP ve İsrail Oded Yinon planının hedefindedir.

İzledikleri strateji, Türkiye kaynaklarının yönetimini özelleştirme adıyla ele geçirmek ve bu kaynak gücünü Ortadoğu coğrafyasındaki Müslüman ülkelere karşı kullanmak esasına dayanmaktadır.

Ayrıca..

İzledikleri strateji, bir olan milletleri etnik, dinsel ve mezhepsel temel de ayrıştırıp, anayasa üzerinden hedef ülkeleri BOP projesine uygun hale getirmektir.

Bu noktada Türkiye’nin çıkış yolu vardır..

Kaynaklarınızı yabancılara satmayın, bir olan milleti ayrıştırmayın.

Hele ki İsrail’i durdurmak niyetinde iseniz, Suriye Devleti ile anlaşıp sığınmacıları ülkelerine geri gönderin.

Yani?

Türkiye, Erbil’e giden yolunu Bağdat’tan, Tel Aviv’e giden yolunu Şam’dan geçirebilirse birçok sorun kendiliğinden çözüm bulabilecektir.

Kitap:

Usta’nın Göremediği Siyasi Tuzak

Erdal SARIZEYBEK

Emekli Albay, araştırmacı yazar. Terör ve siyaset üzerine yayımlanmış 16 eseri bulunmaktadır.
Başa dön tuşu