Güvenlik

17/25.. ‘Görülmeyenler’

Türkiye hala 17/27 koduyla bilinen Zarraf davasını konuşuyor çünkü yargılama ABD mahkemelerinde sürüyor.. Bu soruyla işe koyulalım; 17/25 operasyonunu kim neden tetikledi..

Bu operasyonlara konu olan olaylara bakıldığında, Zarrab üzerinden İran’a yönelik yaptırımların delinmesiyle ortaya çıkan ‘altın kaçaklığı ve yolsuzluk’ ile MİT TIR’ları üzerinden yabancı bir ülkeye yapılan silah sevkiyatının soruşturma konusu olduğu anlaşılıyor. Bu konular aslında iç içe ve her ikisinin de arkasında İsrail yer alıyor.

İlk konu İran’a yaptırım meselesi…

ABD zaten bu yaptırımları kendisi için koymamıştı ki, İsrail’i koruyabilmek adına bu işe soyunmuştu, İran’ın nükleer silah üretim faaliyetlerini engellemek istiyordu. Bakmayın siz Zarrab diyerek, Ebru Gündeş diyerek, kaçak yalı diyerek işi magazinleştirip dikkat dağıtmaya çalışanlara bakmayın, onların kimi figüran kimi sahnenin dekoru ama asıl oyuncu İsrail. Zaten İsrail’i açığa vuran olaylar bugün de yaşanmıyor mu..

Neredeyse her gün ABD İran’ı tehdit ediyor, dünya ‘ha vurdu ha vuracak’ endişesiyle İran’a karşı yapılacak operasyonu bekliyor… Endişe içerisinde çünkü İran vurulursa Ortadoğu hiç beklenmedik olaylara sahne olabilir, güç dengeleri bir anda bozulabilir, sonrasının da nereye kadar gidebileceğini şu anda kimse kestiremez, dolayısıyla İran’ın vurulması bu aşamada pek olası görünmese de İran yaptırımlarla kontrol alınmaya çalışılıyor. Ama Usta Zarrab üzerinden milyarlarca dolarlık para akışını ‘yaptırımları delmek’ pahasına İran’a yönlendirince, doğal olarak İsrail’in hedefi haline geliyor.

MİT TIR’ları üzerinde yapıldığı ileri sürülen silah sevkiyatına gelince…

Bu da İsrail’in konusu çünkü bu silahların Suriye ve Lübnan’da başta Hizbullah olmak üzere diğer İsrail karşıtı dinci grupların eline geçmesi ciddi bir tehdit teşkil ediyor.  Bu noktada İsrail’in asıl amacı doğrudan İran’ı vurmak değil, önce Esad rejimine bu sayılan gruplar eliyle verilen desteği kesmek. Sonra bu rejimi devirip yerine İsrail yanlısı bir yönetimi işbaşına getirebilmek ve ardından Lübnan’daki Hizbullah örgütünü enterne ederek İran’ı yalnızlaştırmak, nihayetinde tehdit hala devam ederse, son çare İran’ı vurmak, öncelikleri böyle sıralanıyor. 

İran bu, İsrail’in bu coğrafyada kendi varlığına karşı gördüğü en ağır tehdit; nükleer silah sahibi bir İran’ın İsrail’i yok edebileceği düşüncesi hep vardı, şimdi de var. Yani?.. Yani ’yaptırımlarını deldiniz’ iddiasıyla davayı açan Amerika olsa da bu işten asıl rahatsız olan İsrail’dir, ABD’yi bu konuda harekete geçiren de İsrail. Tabii bu noktada Esad’a karşı muhalifleri destekleyen hatta bu amaçla Türk Ordusunu Suriye topraklarına gönderen Türkiye’nin ayrı bir önemi bulunuyor.

Şimdi herkes rahat gibi görünüyor ve bu iki ana davayı kapattığını düşünüyor olabilir ama meselenin iç yüzü öyle değil. Türkiye’de hukuk işletilemeyince, aynı davalar şimdi ABD’ye taşındı ve hala sürüyor. Üstelik hala dava konusu içine alınmamış silah sevkiyatı meselesi var. ABD’yi görüyoruz işte, küresel bir güç, istediğine yaptırım uyguluyor, istediğinin tüm mallarına el koyuyor hatta tutuklama müzekkeresi bile çıkarabiliyor. Anlaşılan o ki yakındır silah sevkiyatının da gündeme gelmesi. Bu durumda nereden bakılırsa bakılsın Türkiye’de siyaset ABD ve İsrail tarafından çembere alınmış durumda. Hal böyle olunca mesele siyasetin boyunu aşıyor ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti için bir milli güvenlik meselesi haline dönüşüyor…

Erdal Sarızeybek

Araştırmacı Yazar

Başa dön tuşu