Video

Ankara.. ‘Barzani Açılımı’

Tarih: 16 Kasım 2013

Yer: Diyarbakır

Çıraklıkla işe başlayan bu siyasetin lideri, 2011’de Kalfa olmuş, 2015 seçimlerine hazırlanıyordu. Artık Ustaydı, meşguldü. Misafiri vardı, Barzani.

Meydan hınca hınç dolmuş, iğne atsan yere düşmez, gökyüzü inliyor;

 ‘Sayın Barzani’nin şahsında Kuzey Irak Kürdistan bölgesinde yaşayan kardeşlerimizi hürmetle selamlıyorum.’

Bu mesaj Ankara’ya çok sert düştü. ‘Başbakan ilk kez Kürdistan dedi’ manşetleri gazete sayfalarına sığmaz oldu, hatırlayın.

Ve Erdoğan başladı anlatmaya;

‘Sevgili kardeşlerim bundan 81 yıl önceydi 21 Haziran 1932. Hakkâri Şemdinli’den sınırdan çok önemli bir misafirlerimiz gelmişti. Toprakları uçaklarla bombalanmıştı, köyleri yakılıp yıkılmıştı. Buradaki kardeşleri onları muhabbetle kucakladılar. Gelenlerden bir tanesi şunu söylüyordu: Biz Türkiye’de asılmayı, idam edilmeyi bekliyorduk. Ama biz Türkiye’ye seve seve geldik, çünkü ölsek de Türkiye’de ölmek istiyorduk. Türkiye’de beklediğimiz manzara olmadı. Çok iyi muamele gördük. Bunu söyleyen Molla Mustafa Barzani’ydi.’

Şimdi burada duralım..

Erdoğan’ın ‘Kuzey Irak Kürdistan’ dediği bu Barzani, çok değil dört yıl sonra referandum yapacak, %93 çoğunlukla aldığı bağımsızlık ilanını çekmecesine koyacaktır. Bu kez Erdoğan Barzani’yi ihanetle suçlayacak, ama hemen ardından Çavuşoğlu’nu Erbil’e gönderip Kürdistan Bayrağı ve şehitlerine selam durmayı da bilecektir. Bunu bir kenara yazın.

Öte yanda…

Bugün ülkemizde ağır sonuçlarıyla yaşanan Cumhuriyet karşıtlığını ‘Yeni Osmanlıcılık’ maskesi altında örtülemeye çalışan bu çarpık siyaset, Osmanlı’nın Abdusselam Barzani’yi astığını da unutmuş görünüyor. Şimdi siz Osmanlı ecdadımız diyerek -sanki hepimizin ecdadı değilmiş gibi- asıl maksadınızı gizlemeye çalışacaksınız. Osmanlı üzerinden yürüyüp Cumhuriyeti karşına alacaksınız. Sonra çıkıp bu Barzani’yi ‘kardeşim’ diyerek kucaklayacaksınız, anlamı ne bunun?

Şeyh Abdusselam Barzani’den bahsediyorum…

Eğer ki  Osmanlı’da ilk Halidi Nakşi şeyh isyanı olarak Ubeydullah’ı görüyorsanız -ki tarikat silsilesi İstanbul İsmailağa’ya ulaşıyor- ikincisi de  Abdusselam’dır. Ubeydullah’tan farkı, Osmanlı tarihinde ilk kez ayrılıkçı Kürtçülük üzerinden isyan etmiş oluşudur. Bugün okuduğumuz Türk tarih sayfalarında nedense varlığına oldukça az rastlanan bu isyan – tıpkı 1925 Şeyh Abdullah isyanı gibi- bizzat Mesud Barzani’nin kaleme aldığı kitabında açık açık anlatılıyor.

Barzani, 1907’de Osmanlı’ya karşı toplandık diyor. İşte sözleri; 

 ‘1907 senesinin baharında Şeyh Abdusselam, Brifkan köyündeki Kadiri tekkesinin lideri Şeyh Nur Muhammed Brifkani’nin evinde önemli bir toplantı gerçekleştirdi. Bu toplantıya Kürt aşiret liderlerinin önemli bir kısmı katıldı. Bu toplantıda, İstanbul’da Babıali yönetimine bir telgrafın gönderilmesi kararlaştırıldı.’

Telgraf dediği, PKK terör örgütünün, küresel güçlere sırtını dayayarak Türkiye Cumhuriyeti’ne silah zoruyla dayatmaya uğraştığı taleplerin tıpatıp aynısı. Ve bunu Barzani söylüyor biz değil; 

‘Kürt bölgelerinde Kürtçe’nin resmi dil olarak kabul edilmesi; Eğitimin Kürtçe yapılması; Kaymakamların, nahiye müdürlerinin ve diğer memurların Kürtçe’yi iyi derecede bilenlerden tayin edilmeleri; Devlet’in dini İslam olması hasebiyle mahkemelerde verilen hükümlerin İslam şeriatına göre verilmesi; Vergiler (zorunlu hizmetlerin karşılığı olarak) eskiden olduğu şekliyle alınması ancak bunların Kürt bölgelerindeki yolların onarımı, okulların açılması için kullanılması.’

Sonunda Osmanlı, Barzan tekkesi üzerinden müritlerini devlete kaşı isyana sürükleyen bu Barzani’yi astı. İşte bu Barzani, Diyarbakır’da kucaklanan bu Mesud’un amcası Şeyh Abdusselam’dır.  Şimdi hal böyle iken, Osmanlı ayrılıkçı siyasi Kürtçülük adına yapılmış bir talebi dahi silahlı isyan olarak görür iken, bu siyaset bugün bu isyancıyı kardeş olarak görebiliyorsa eğer, asıl mesele ‘Yeni Osmanlı’ değildir. Üstelik bu Barzani, Osmanlı’yı ‘düşman’ olarak gördüğü halde ona karşı açılan bu kucak, bu işin arka planında sinsi bir tezgahın varlığının göstergesidir.

‘Osmanlı’yı vurduk’ diyor bu Barzani, işte Sıraç Bilgin;   

‘Telgrafa Osmanlıların genel bir taarruzla cevap vermesi anlamsızdı ama olan olmuştu. Şeyh Abdusselam direnme kararı aldı. İki ay süren savaş boyunca Barzaniler düşmana ağır kayıplar verdiyordu. Brifkan toplantısına katılanlar, telgrafın sorumluluğunu taşıyacaklarına dair ettikleri namus yeminini unutmuş; kimisi susarken, kimisi düşmanla işbirliğini seçmişti.’

Burada ‘düşman’ tanımı yapılan ‘Osmanlı Devleti’dir. Namus yeminine uymadıkları söylenenler, bölgedeki Kürt aşiret reisleridir. Bu bakış açısı sadece Osmanlı’yı değil, isyana katılmayan Kürt aşiretlerini de düşman gören kalleş bir zihniyettir.

Öte yanda…

Osmanlı devleti Rus işgaline uğradığında, yine bu Barzaniler hem İngiliz hem Ruslarla işbirliği yapmış, Ermenileri de Osmanlı’ya karşı kışkırtmıştır. İşte tarihçi Ahmet Uçar; 

‘Osmanlı Devleti’nin İtilaf devletleriyle savaşa başladığı bir dönemde, 30 Ağustos 1914’te, Şeyh II. Abdusselam’ın Hoy’daki Rus generali ile buluşup Osmanlı Devleti’nin nasıl parçalanacağını, Musul ve Van’da Kürtlerin Ermenilerle birlikte nasıl ayaklandırılacağının planlarını yaptıkları, Bab-ı Ali tarafından öğrenilmişti. Daha önce Kürt gruplarıyla işbirliği yapan, özellikle Kürt Teali, Teavün ve Terakki, Kürt Hevi ve Kürt İstiklal Cemiyeti vb. örgütlerle anlaşan Süleymaniyeli Şeyh Mahmud(Berzenci), Hakkarili Şeyh Ubeydullah Nehri, İran Kürtlerinden İsmail Simko ile görüşmeler yapmış, İngiliz ve Rusların desteğinde büyük bir Kürt ayaklanması planlamaya başlamıştı.’

Burada ‘cemiyet’ denilen, 1908’de, dağılacağı düşünülen Osmanlı topraklarını aralarında paylaşabilmek için kurulmuş Taşnakçı örgütlerdir. Şeyh Mahmud dedikleri, İngilizlerin Musul Sancağını işgal ettikten sonra Irak kuzeyinde iş başına getirdiği Berzenci’dir. Hakkarili Ubeydullah Nehri, Osmanlı’ya karşı ilk Halidi Nakşi isyanını çıkartan şeyhtir. Büyük Kürt ayaklanması olarak nitelenen de 1915 Van Ermeni isyanıdır. ‘Türkiye seninle gurur duyuyor’ dediğiniz Barzani işte budur.

Konuyu açalım…

Osmanlı’da ilk ayrılıkçı siyasi Kürtçü isyanların, Bedirhan, Baban ve Seyit Abdulkadir isimleri üzerinden tetiklenmiş olduğunu biliyoruz. Bedirhan Cizre’den, Baban Süleymaniye’den, Seyit Abdulkadir Şemdinli’den. Taşnakçı ilk siyasi örgütün de Kürt Teavün ve Terakki Cemiyeti çatısı altında kurulmuş olduğunu da biliyoruz. Bu örgütü kuranlar hep aynı isimlerdir ve bu isimler, Barzani’nin de yol arkadaşlarıdır.

Bakın kimmiş bu Barzaniler; 

1918-31 yılları arasında çıkan isyanlarda, bu ‘üçlü çete’ başrolü oynadı. Müttefikleri İngilizlerdi. İngilizler Araplarla anlaşınca Ruslara sığındılar.

1932-45 arasında Irak devletinin başına bela oldular, ülkede terör estirdiler.

 1932-58, Ruslarla müttefik oldular. Stalin’den gelen talimatla önce İran- KDP ardından Irak KDP’sini kurdular.

1946, Rusların eliyle İran’da Mahabad devletini kurdular. Bir yıl sonra bu devlet yıkınca Molla Mustafa Ruslara iltica etti.

1947-58, Barzani 11 yıl Rusya’da gerilla eğitimi aldı.

1958’de Irak’a döndü.

1958-75 yılları arasında bölgede yine terör estirdiler.

1975’te Saddam’dan kaçıp İran’a sığındılar. Aynı yıl Türkiye’de yapılandılar, PKK’yı Türkiye’de yapılandırdılar. İsrail Kürdistan çığlıkları atmaya başlayınca, İsrail’e yanaştılar. O gündür bugündür ABD/İsrail’le çalışıyorlar.

Hal böyle iken, bu Barzani merakı nereden geliyor diye insan merak ediyor. Belli ki küresel siyasetin ayakları bunlar. Eğer ki bu ülkede ‘Yeni Osmanlıyız’ diyerek Cumhuriyet karşıtlığı yapılıyorsa, biliniz ki bu karşıtlığın nedeni Osmanlı değildir. Başka bir neden aramalı.

Eğer ki bu ülkede ‘Kürt Sorunu vardır’ deyip Kürt kardeşlerimizin arkasına saklanarak Devlet karşıtlığı yapılıyorsa, biliniz ki bu karşıtlığın nedeni Kürt kardeşlerimizin -1950’den günümüze süregelen- sorunları değildir. Mutlaka bir başka nedeni olmalı..

Erdal Sarızeybek

Araştırmacı Yazar

Başa dön tuşu