Yahuda Krallığı.. ‘Nedir’

Bu anlatılanlar Tevrat’ta geçer.. Yahuda Krallığı/Davut..
İsrailoğulları Mısır’dan çıkış sonrasında bölgede giderek güçlenmekte, Filistinlileri ve bölgedeki diğer aşiretleri yenerek vaat edilmiş topraklara doğru yayılmaktadır…
Bugünkü Kudüs’ün kuzeyinde İsrail Krallığı kurulmuş ve başına Tanrı tarafından Saul getirilmiştir.
Kudüs güneyinde ise Yahudaoğulları hakimdir ama henüz bir krallık kurulmamıştır.
Ve İsrail’in Tanrısı Saul’u İsrail Kralı yaptığına pişmandır, çünkü buyruklarını dinlememiştir. Bu affedilmez bir suçtur, ceza olarak da Saul’un krallığına son verilmelidir. Saul gidicidir…
Ve Tanrı Samuel’e yeni bir kral seçtiğini bildirdi:
“Ben Saul’un İsrail Kralı olmasını reddettim’ diye sen daha ne zamana dek onun için üzüleceksin? Yağ boynuzunu yağla doldurup yola çık. Seni Beytlehemli İşay’ın evine gönderiyorum. Çünkü onun oğullarından birini kral seçtim.”
Samuel korkmuştu, çünkü Saul kindar biriydi, krallıktan alınmasını Samuel’den bilir ve intikam almaya kalkışabilirdi.
Bu endişesini Tanrı’ya duyurdu:
- Nasıl gidebilirim? Saul bunu duyarsa beni öldürür!
“Samuel, hemen yanına bir düve al ve, ‘Tanrı’ya kurban sunmak için geldim’ de. İşay’ı kurban törenine çağır. O zaman ne yapman gerektiğini ben sana bildireceğim. Sana belirteceğim kişiyi benim adıma kral olarak meshedeceksin.”
Samuel, çaresiz, Beytlehem Kenti’ne gitti ve orada kentin ileri gelenlerini topladı.
‘Tanrı’ya kurban sunmaya geldim. Kendinizi kutsayıp benimle birlikte kurban törenine gelin’ diyerek hepsini yapacağı törene davet etti. Sonra İşay ile oğullarını kutsayıp kurban törenine çağırdı.
İşay’ın oğullarından Eliav’ı görünce ‘Gerçekten Tanrı’nın önünde duran bu adam O’nun kutsadığı kişidir’ diye düşündü ama Tanrı’nın onu seçmedi ve neden yanılmış olduğunu ona açıkladı:
“Onun yakışıklı ve uzun boylu olduğuna bakma. Ben onu reddettim. Çünkü Tanrı insanın gördüğü gibi görmez; insan dış görünüşe, Tanrı ise yüreğe bakar.”
İşay oğullarını sırayla Samuel’in önünden geçirmeye başladı. Son gelen çocuk kızıl saçlı, yakışıklı, gözleri pırıl pırıl bir delikanlıydı.
Bu genç çocuk tam Samuel’in yanından geçerken İsrail’in Tanrısı gökyüzünden seslendi ve ‘işte yeni kral’ dedi:
“Kalk, onu meshet. Seçtiğim kişi odur!”
Bu çocuk Davut’tu, İsrail’in yeni kralı…
Samuel yağ boynuzunu alıp kardeşlerinin önünde Davut’u kutsadı ve o günden sonra Tanrı’nın Ruhu Davut’un üzerinden hiç ayrılmadı.
Saul’un bu olaylardan hiç haberi yoktu ve o hala kendisini kral sanıyordu[1]…
Bir gün savaşmak üzere ordularını bir araya getiren Filistliler, Yahuda’nın Soko Kenti’nde toplandılar.
Filistinli Golyat adında bir dev İsrailoğullarına meydan okuyordu.
Davut ortaya çıktı, sapan taşıyla vurup Dev Golyat’ı öldürdü. Bu olay kısa zamanda her yerde duyuldu ve Davut büyük bir ün kazanarak ordugaha geri döndü. Komutan Avner onu alıp Kral Saul’a götürdü.
Davut elinde Golyat’ın kesik başıyla huzuruna çıktı. ‘Kimin oğlusun, delikanlı?’ diye Kral sorduğunda, ‘Kulun Beytlehemli İşay’ın oğluyum’ diye cevap verdi[2].
Yeni İsrail Kralı işte bu Davut’tu.
Ama bu olay Saul’la Davut’un arasını açmış ve birbirlerine düşman etmişti. Çünkü bu olaydan sonra askerler geri dönerken, İsrail’in bütün kentlerinden gelen kadınlar tef ve çeşitli çalgılar çalarak, sevinçli ezgiler söyleyip oynayarak Kral Saul’u karşılamaya çıkmış ve ‘Saul binlercesini öldürdü, Davut’sa on binlercesini’ diyerek tempo tutmuşlardı.
Bu sözlere Saulçok gücenmiş ve kendi kendine ‘Davut’a on binlercesini, banaysa ancak binlercesini verdiler. Artık kral olmaktan başka onun ne eksiği kaldı ki?’ diyerek Davut’u rakip olarak görmeye başlamıştı…
Aslında Saul Davut’tan korkuyordu. Çünkü Tanrı Davut’un yanındaydı ve ona güç veriyor, onu koruyordu.
Bu yüzden yanından uzaklaştırdı ve onu bin kişilik birliğe komutan atadı. Belki de ‘bir gün savaş meydanlarında nasıl olsa ölür’ diye düşündüğü için bu atamayı yapmıştı. Ama sonrasında yaşanılanlar hiç de düşündüğü gibi olmadı, çünkü Davut askerlere öncü oldu, onları iyi yönetti ve girdiği bütün savaşlardan galip olarak döndü.
Onun bu büyük başarılarını gördükçe Saul’un korkusu daha da arttı, nasıl yok edeceği yolunda yeni planlar yapmaya başladı ve bir gün onu Filistlilere karşı savaşa göndermeye karar verdi.
Kendisinden yüz iki yüz Filistli’nin sünnet derisi kesip getirmesini isteyecek, bunun karşılığında da kızını ona gelin olarak vereceği vaadinde bulunacaktı. Nasıl olsa başaramayacağı için de ölüp gidecekti. Ama olaylar yine düşündüğü olmadı ve Davut yine zaferle dönünce mecburen kızını da ona verdi.
Bundan sonra Davut’la Saul arasındaki rekabet iyice kızıştı, ardından düşmanlığa dönüştü, ama Davut zaten büyük bir ün ve Tanrı’nın güvenini kazanmış olduğu için Saul’un gücü ona yetmiyordu[3]…
Bir gün Davut’a, ‘Filistinliler Keila Kenti’ne saldırıp harmanları yağmalıyorlar’ diye haber ulaştırdılar. Davut ne yapacağına karar veremeyince gidip Tanrı’ya danıştı:
- Gidip şu Filistinliler’e saldırayım mı?
“ Git, Filistliler’e saldır ve Keila Kenti’ni kurtar.”
Davut hemen saldırıya geçecekti ama adamları karşı çıkınca, kararsız kaldı ve Tanrı’nın huzuruna çıkarak ne yapması gerektiğini tekrar sordu. Tanrı’nın cevabı açıktı:
“Kalk, Keila’ya git! Çünkü Filistliler’i senin eline ben teslim edeceğim.”
Davut hemen adamlarını topladı, vakit kaybetmeden Keila’ya gidip Filistliler’e karşı savaştı. Onları ağır bir yenilgiye uğratarak Keila halkını kurtardı.
Bu sırada Samuel öldü, İsrailliler toplanıp onun için yas tuttu ve onu Rama’daki evine gömdüler. Kazandığı zaferlere rağmen, Saul’un Davut’a düşmanlığı hiç bitmedi, hep onu yok etmenin yollarını aradı.
Her şeyin farkında olan Davut, ‘Bir gün Saul’un eliyle yok olacağım. Benim için en iyisi hemen Filist topraklarına kaçmak. O zaman Saul İsrail’in her yanında beni aramaktan vazgeçer; ben de onun elinden kurtulmuş olurum’ diyerek altı yüz yiğit savaşçısını yanına alıp Filist Beyi Akiş’in tarafına geçti.
Ailesi ve adamlarıyla birlikte onun yanına yerleşti. Saul da onun Gat’a kaçtığını duyunca, artık aramaktan vazgeçti. Bir süre Akiş’in yanında kalan Davut, yaptığı hizmetler karşılığında ondan yerleşebileceği bir toprak istemeye karar verdi:
- Ey Akiş. Benden hoşnut kaldıysan, çevre kentlerden birinde bana bir yer versinler de orada oturayım. Çünkü ben kulunun seninle birlikte kral kentinde yaşamasına gerek yok.
Akiş o gün ona Ziklak Kenti’ni verdi.
Davut Filist topraklarında bir yıl dört ay yaşadı. Bu süre içinde Davut’la adamları gidip Geşurlular’a, Girizliler’e ve Amalekliler’e baskınlar yaptılar, büyük zaferler kazandılar[4].
Yine bir gün…
Davut’la adamları bölgede seferde iken, Amalekliler Negev bölgesiyle Ziklak’a baskın yaptılar ve Ziklak Kenti’ni yakıp yıktılar. Kimseyi öldürmediler, ama kadınlarla orada yaşayan genç, yaşlı herkesi tutsak ettiler ve onları da yanlarına alıp götürdüler.
Davut’un iki karısı, Yizreelli Ahinoam ile Karmelli Avigayil de tutsak edilmişti. Davut büyük sıkıntı içindeydi. Çünkü herkes oğulları, kızları için acı çekiyor ve ‘Davut’u taşlayalım’ demeye başlamıştı…
Ne yapması gerektiğini öğrenmek için Davut Tanrı’nın huzuruna çıktı ve ‘Bu akıncıların ardına düşersem, onlara yetişir miyim?’ diye sordu.
Tanrı hemen cevapladı:
“ Artlarına düş, kesinlikle onlara yetişip tutsakları kurtaracaksın.”
Davut yanına altı yüz kişi alıp Besor vadisine doğru ilerlemeye başladı.
Vadide yorgun düşen iki yüz savaşçısını orada bırakıp kalan dört yüz adamıyla Ziklak’a saldıran akıncıların peşine düştü. Baskını yapanlar, peşlerine düşen Davut ve adamlarından habersizdi, dört yana dağılmış, topladıkları büyük yağmadan herkes bir köşede yiyip içmekte ve eğlenip oynamaktaydı.
Davut aniden saldırdı ve çoğunu oracıkta öldürdü. Develere binip kaçan dört yüz genç dışında içlerinden kurtulan olmadı. Amalekliler’in ele geçirdiği her şeyi, bu arada iki karısını da kurtardı. Kaçanların peşinden gidilmedi, yorgundular ve geri dönmeye karar verdiler.
Besor Vadisi’nde kalan iki yüz kişinin bulunduğu yere vardıklarında, Davut hepsine esenlik diledi ve kurtardığı yağmadan pay vermek istedi. Ama Davut’la giden adamlardan bazıları buna karşı çıktı:
- Madem bizimle birlikte gitmediler, geri aldığımız yağmadan onlara hiçbir pay vermeyeceğiz. Her biri yalnız karısıyla çocuklarını alıp gitsin.
Davut ısrar etti:
- Hayır, kardeşlerim! Tanrı’nın bize verdikleri konusunda böyle davranamayız! O bizi korudu ve bize saldıran akıncıları elimize teslim etti. Sizin bu söylediklerinizi kim kabul eder? Savaşa gidenle eşyanın yanında kalanın payı aynıdır. Her şey eşit paylaşılacak!
O günden sonra Davut bunu İsrail için bugüne dek geçerli bir kural ve ilke haline getirdi.
Ziklak’a dönünce, dostları olan Yahuda ileri gelenlerine yağma mallardan göndererek, ‘İşte Tanrı’nın düşmanlarından yağmalanan mallardan size bir armağan’ diyerek onlara da verdi. Sonra tüm Kenan diyarında yaşamakta olan İsrailoğulları’na da paylarını gönderdi[5].
Davut tüm bunları yaparken Samuel ölmüş, İsrail Kralı Saul ise hayattaydı.
Ve bir gün yine Filistlilerle yapılan bir savaşta İsrail ordusu yenilince, Filistinliler Saul’un peşine düştü ve oğulları Yonatan’ı, Avinadav’ı ve Malkişua’yı yakalayıp öldürdüler. Bu arada Saul da Filistinli okçular tarafından vuruldu ve ağır yaralandı.
Esir düşeceğini anlayınca kılıcını çekip kendini üstüne bıraktı ve oracıkta öldü.
Vadinin öbür tarafında ve Şeria Irmağı’nın karşı yakasında oturanlar, İsrail ordusunun kaçtığını, Saul’la oğullarının öldüğünü anlayınca onlar da kentlerini terk edip kaçmaya başladılar. Filistinliler de gelip boşlan bu kentlere yerleştiler[6]…
Davut’a gelince, bundan sonra ne yapması gerektiğini öğrenmek için Tanrı’nın huzuruna yeniden çıktı ve sordu:
- Yahuda kentlerinden birine gideyim mi?
“Git.”
- Nereye gideyim?
“Hebron’a.”
Davut, iki eşiyle birlikte başta söylediğimiz El Halil kenti olan Hebron’a gitti. Aileleriyle birlikte adamlarını da götürdü ve Hebron’a bağlı kentlere yerleştirdi.
Yahudalılar Hebron’a gelerek orada Davut’u Yahuda Kralı olarak seçtiler.
Davut artık Yahuda Kralıydı ve merkezi Hebron(El Halil)’du…
Kitap: İsrael/Nil’den Fırat’a Devlet Oyunları
[1] Tanah/ 1. Samuel, Bölüm 16: 1-13.
[2] Tanah/ 1.Samuel, Bölüm 17.
[3] Tanah/ 1. Samuel, Bölüm 18.
[4] Tanah/ 1. Samuel, Bölüm 27.
[5] Tanah/ 1. Samuel, Bölüm 30.
[6] 1. Samuel, Bölüm 31.