‘Bir Bedirhanoğlu Analizi’

Osmanlı-Bedirhan ilişkilerine çok farklı gözle bakmak gerekiyor. Botan Osmanlı’nın en güçlü beyliği idi; Bedirhan Bey’in çok iyi ilişkileri vardı, Osmanlı’nın buhranlı dönemlerinde onu hiç terk etmemişti. Buna karşılık Osmanlı da, isyan etmiş olsa bile onu alışageldik üzere asmamıştı.
Bedirhan Bey meselesi Kürtlük meselesi değildir; bölgenin en güçlü beyi Kürt Sait üzerine harekat yapıldığında, Bedirhan Bey Osmanlı’nın yanında idi. Bunun anlamını görmek için, Osmanlı ordusunda bir zamanlar görev yapmış Moltke’nin şu sözlerini okumalı;
‘Müttefikimiz Kürtler(Bedirhan Bey’in adamları) şimdiden iyi iş görmişler ve ilk bakışta erişilmez gibi görünene bir sürü küçük burç, tahkim edilmiş mağara ve bunun gibileri zaptetmişlerdi.’
Burada sözü edilen 1838 Osmanlı-Sait Bey savaşıdır. O devrin en güçlüsü Sait’tir ancak ona karşı harekat yapıldığında, Bedirhan Bey Osmanlı’nın yanında yer almıştır. Dolayısıyla bizler Bedirhan Beyi iyi tanıyabilir isek, oğullarının sonradan yapacakları işlere de bir anlam yüklememiz mümkün olacaktır…
Botan Emiri Bedirhan Bey’in sülalesi oldukça geniştir…
Torunu Salih Bey’in anılarına göre Bedirhan Bey 16 evlilik yapmış ve bu evliliklerden 96 çocuğu olmuş. Osmanlı resmi kayıtlarına ve maaş tezkeresine göre vefat ettiği sırada dört nikahlı eşi, çoğunluğu Yezidi Kürt aşiretinden olan beş cariyesi ile 21 erkek ve 21 kız olmak üzere 42 çocuğu kayıtlara geçirilmiş .
Bedirhan’ın oğulları içinde İngiliz, Yahudi ve Rus ajanı olarak nitelendirilenler olduğu gibi hem Osmanlı’ya hem de Cumhuriyet’e sadakatle bağlanmış olanlar da var; oradan oraya sürgün edilenler, tutuklanıp hapse atılanlar hatta idama mahkum edilenler var; bey, paşa, vali, bakan olup olup devlete hizmet etmiş olanlar da var.
Altan Tan Bedirhan Ailesi’ni şöyle tanımlıyor;
‘Bedirhan Bey’in çocukları ve torunları Avrupa’nın değişik şehirleriyle İstanbul’da çok iyi eğitim gördüler. Aile, 20’nci yüzyılda Kürt siyasi ve edebi hayatında önemli roller oynadı. Nesturiler ve Yezidilere karşı savaşan Bedirhan Bey’in Ermenilerle ilişkilerinin dostane olduğu ve ordusunda hatırı sayılır sayıda Ermeni bulunduğu rivayet edilmektedir. Bedirhan Bey döneminde İstanbul’daki Ermeniler, Ermeni Patriği başta olmak üzere Osmanlı Padişahı’na yaklın bir siyaset izlerken, Kürtlerle iç içe yaşayan Ermeniler Kürt beyleriyle ittifaktan yana bir tavır içindeydiler.’
Altan Tan’ın Bedirhan Bey üzerine söylenecek onca şey var iken, onu Ermenilerle yan yana getirme çabası ilginç…
Bedirhan Bey’in en küçük oğlu Murat Remzi’nin aşağıdaki Bedirhan tanımı daha gerçekçi;
‘Bedirhani ailesi maalesef üçe bölündü. Bir kısmımız memur olduk; anti politik olduk. Birçok ağabeylerim paşa, vali, hakim oldular ve zamanının hükümetlerine dayandılar. Mesela ağabeyim Osman Paşa, Hüseyin Ali Paşa, Ali Şamil Paşa, Şam Valisi Galip Bey gibi. Bir kısmı ananevi Kürtlük ve Kürtçülüklerini sürdürdüler. Tabi onlar Türkiye’den ayrılmak zorunda kaldılar; ağabeyimin oğulları Kamuran ve Celadet gibi. Bazı yeğenlerim de Atatürk’e yamandılar. Hatta biri çok yakını ve maarif bakanı oldu; Vasıf Çınar gibi. Bu Çınar soyadını da Atatürk, Bedirhaniliği kaybettirmek için bulup Vasıf’a demiş ki, ‘Sizin aileniz çınar gibi dallı budaklıdır. Tüm ailenizin soyadını Çınar yapıyorum’. Ancak Tahir ağabeyimin çocukları her nasılsa bu Çınar’ın dışında kaldılar. Onlar da Kutay soyadını aldılar. İşte bu Cemal ve Kenan Kutay oradan geliyor.’
Demiştim, çok renkli bir aile…
Peki bu aile siyasi Kürt hareketinin neresindeydi?
Botan Beyliğinin kuruluşuna zemin hazırlayan tarihsel süreç Çaldıran’la başlamıştı. Bölgedeki Kürt aşiret reisleri bu dönemde bir devlet düzen ve yönetimine geçirilmiş; Yavuz Sultan Selim, Şah İsmail’in ordularını yendikten sonra İdris-i Bitlisi eliyle bölgenin Kürt aşiret reisleriyle bir anlaşma yapmış ve onlara beylik vermişti. Kürtler yarı yerleşik göçebe hayatından alınmış, bir devlet düzen ve yönetimine kavuşturulmuştu.
Osmanlı’nın bu yönetim şekline ilişkin fermanı şuydu;
‘Kürt beyleri bağımsız olacak; Beyliklerde yönetim, Sultan’ın onayından geçmek şartıyla, Kürt geleneklerine göre soydan geçecek; Kürtler, Osmanlı yanında savaşa katılacak, Osmanlılar da Kürtleri olası bir saldırıya karşı savunacak; Kürtler, geleneksel Halifelik Hediyesi’ni ödemekle yükümlü olacak; Kürt beylikleri, Sultan ile birlikte savaşa katılmak zorunda olmalarına rağmen sınırlarını genişletemeyecekler.’
Bu fermanla Anadolu’nun doğusu üç yönetim şekline ayrıldı; Hükümetler, Yurtluk-Ocaklık ve Sancaklar kuruldu. Doğu Anadolu’da yeni bir dönem başlıyordu; Mirler, Emirler, Ağalar, Beyler.
Osmanlı Devlet Tarihi’ni yazan Hammer bu yeni yönetim düzenini şöyle görüyor;
‘O zamanlar Kürdistan denen bölgenin -hemen hemen kale sayısı kadar- birçok emiri vardı. Buralar kendilerine göre özel bir durumdaydı. Beylerin ve diğer deyimle aşiret reislerinin bağımsız denecek kadar fikirleri, ahalisinin sert karakteri, cenkçi gelenekler kesin bir otorite için elverişli değildi… Bu bakımdan Kürdistan’ın, o zaman kurulan ve yüzyıllar boyunca süren idare usulü Osmanlı Devleti’nin diğer eyaletlerinin organizasyonundan oldukça farklı olmuştur. Bütün bu değişik aşiretler, başkanlıkları babadan oğla geçen şeflerine kuvvetle bağlıydı. Bu şeflerin sözleri adeta kanun hükmündeydi…’
Botan beyliği işte böyle kurulmuş bir beylikti, Bedirhan’ın ‘Bey’ oluşu da bu temel üzerinde ortaya çıkmıştı.
Bedirhan’ı ‘Bey’ yapan Botan’a gelince, bugünlerde siyasi Kürtçülerin dilinden düşmeyen ünlü bir isim bu Botan, aynı zamanda moda; Diyarbakır’a Amed, Tunceli’ye Dersim, Nusaybin- Kilis-Suruç hattının güneyine Rojova dedikleri gibi Cizre’ye de Botan diyorlar ama Botan sadece Cizre değil, Siirt-Şırnak illerine de Botan diyorlar…
Bilinen coğrafya açısından Botan, Mezopotamya’nın bir parçası. Mezopotamya ise Dicle ve Fırat nehirleri arasında kalan bölge; Erzurum ilinden başlıyor Fırat ile, Elazığ’dan başlıyor Dicle ile Anadolu’nun güneyini katederek Basra Körfezi’ne ulaşıyor yani bu iki nehir arasında kalan bölgenin adı; Mezopotamya. Körfeze dökülmeden önce buluştukları yer Şatt’ül Arap adıyla biliniyor.
Araplar Mezopotamya’yı iki eyaletle çizmiş; Bağdat ve güneyinde yer alan bölgeyi ‘el-Irak’, kuzeyde Diyarbekir’e kadar uzanan bölgeyi ise ‘El-Cezire’ olarak adlandırmış yani Yukarı Mezopotamya. Yukarı Mezopotamya’yı da üç bölgeye ayırmış: Başkenti Musul olan Diyar-ı Rabia; başkenti Rakka olan Diyar-ı Mudar ve merkezi Diyarbakır olan Diyar-ı Bakr.
Osmanlı yönetimi ise bu bölgeyi Musul Eyaleti olarak adlandırmış ve yönetmiş. Başta sözü edilen Botan(Bohtan) beyliği bu Musul Eyaleti’nin bir parçası; kimi zaman Diyarbakır’dan kimi zaman da Bağdat’tan yönetilmiş; merkezi ise Cizre.
Arapların deyişiyle el- Cezire olan Musul vilayet bölgesinin emirleri kendilerinin Emevi soyundan geldiklerini iddia ediyor. Bu reisler önceden Yezidi’dir, sonradan Müslümanlığa geçmişler. Süleyman bin Halid’in ölümünden sonra da üç oğlu bu bölgeyi aralarında paylaşmış; Şerefname bu ailenin mülkünü Vilayet-i Boht olarak göstermiş, Mir Abdulaziz Cizre’yi almış. .
Rus yazar Celile Celil Bohtan Emirliği’nin adının Bohti’den geldiği söylüyor ve Bohti aşiretinin diğer Kürt aşiretleri arasında özel bir yerinin olduğuna şöyle vurgu yapıyor;
‘Onlar, savaş için değerli araç ve gereçleriyle Arap atları, Mısır kılıçları ve Şam hançerleriyle değişmez müşterileridir. Kendilerine güven duyarlar, savaş ve çatışmalarda düşmanın karşısına tek vücut olarak çıkarlar ve kesinlikle bükülmezler. Bunlar onları Kürdistan’daki benzerlerinden ayırmıştır.’
Bu savaşçı Kürtlerden yola çıkan Celil, ‘Kürtlerin özgürlük mücadelesi’ olarak adlandırdığı isyanların merkezi olarak Botan’ı gösteriyor ve isyan reisi olarak da Bedirhan Beyi işaret ediyor. Bu noktada Celil’in Botan aşiretini Cizre’den alıp Mısır ve Şam’a nasıl dayandırmış olduğu ise merak konusu; Arap atı, Şam hançeri ve Mısır kılıcından yola çıkıp Botan’a nasıl ulaşabilmiş, ilginç.
Öte yanda bu benzetmesiyle İsrailoğullarını çağrıştırıyor. Çünkü Tevrat, ‘Şam yanacak, Babil yıkılacak, Mısır karışacak ve İsrail bir kolunu Mısır’a bir kolunu İran’a dayarak Büyük İsrail’i kuracak’ , diyor ve bu Tevrat kehaneti yakıştırmasında Bedirhan Bey’in ne işi var, diye ister istemez düşünüyor insan…
Siyasi Kürtçüğün bir başka kalemşörü Kaws Kaptan’ın ‘Botan bakışı’ Celil’den farklı değil, o da ayrılıkçı düşünüyor, şöyle ki;
‘Kürdistan’ın 1843 yılında bulunduğu siyasi durum, Botan’da Kürt ulusal kurtuluş hareketinin gelişmesine yardımcı oldu. Botan Emirliği’ne yurtsever ve yetenekli bir insan önderlik ediyordu.’
Kaws Kaptan’ın bu sözlerinde geçen önder Bedirhan Bey’dir.
Bedirhan’ın 15 yaşında Botan Beyi olduğu anlaşılıyor ; oğlu Emin Bedirhan’a göre, 1806’da Cizre’de doğmuş. Tıpkı Rus yazar Minorsky’nin Boht aşiretini Mir Abdulaziz’e bağlamış olduğu gibi, Emin Bedirhan da soy geçmişini Azizi, Aziziye veya Azizhan adıyla ün yapmış olan Cizre Botan beylerinin soyuna bağlamış …
Coğrafyası, kuruluşu ve tarihsel süreci bilinse de, Bedirhan Bey’in soy ağacı umulduğu gibi açık değil, ileride karşımıza çıkacak olan Şeyh Ubeydullah gibi oldukça gizemli…
Bedirhan Bey hakkında yazılanların çoğu Kürtçe düşünen kaynaklara ait. Bunlar arasında önemli bir yere sahip olan Malmisanıj Bedirhan Bey’i Kürtçülüğün babası olarak gösteriyor ve onu olağanüstü tasvirlerle bakınız nasıl süslüyor;
‘1835’te ‘Kürdistan Beyi olan Bedirhan Bey giderek güçlendi ve yörede etkinliği arttı. On iki yıl boyunca kendi adına hutbe okuttu. Kendi adına sikke bastırması da onun ne derece güçlendiğini gösterir. Cizre’de barut üretimi için iki fabrika kurduran Bedirhan Bey, savaş ve silah konusunda uzman yetiştirmek için Avrupa’ya Kürt öğrenciler gönderdi. Van Gölü’nde gemi yapım çalışmalarına da başladı…
Bazı kaynaklarda ‘Kürt ulusal hareketinin babası’ olarak anılan ve kimi araştırmacıların otoriter, gözüpek, ilerigörüşlü, kararlı, iyi bir askeri kumandan’ diye niteledikleri Bedirhan Bey egemenlik alanını Musul, Sincar, Viranşehir, Siverek, Diyarbekir, Siirt, Van, Şino, Urumiye, Mehabad, Revanduz arasındaki geniş bölgeye yaydı.
Chris Kutschera’nın değindiği gibi, Bedirhan Bey 19’ncu yüzyıl Kürdistan bağımsızlık hareketinin unutulmaz bir ‘kahramanı’ ve tarihin çok uzun bir kesitinde başkaca bir Kürt’e nasip olmayan bir biçimde Kürdistan’ın bunca geniş bölümünü egemenliği altına alabilmiş bir Kürt beyidir…Hatta bazı kaynaklara göre o, Cizre’de Kürt hükümeti bayrağı dalgalandırmıştı.’
Malmisanıj’ın bu konuya tarafsız bir gözle bakabildiğini söylemek zor çünkü Botan Emiri Bedirhan Bey’in siyasi Kürtçü bir yanı görülmediği gibi, günümüzdeki ayrılıkçı siyasetle bir bağının bulunduğu yolunda ortaya konulmuş bir belge de yok. Altan Tan dahi böyle bir iddiayı ileri sürmüyor. Yazar Tan, Bedirhan Bey’in Osmanlı’ya karşı çıkışını iki neden bağlamış: ilki, Diyarbakır’a bağlı Cizre şehrinin 1843’te Bağdat’a bağlanışı nedeniyle çıkan ihtilaf; ikincisi ise Bedirhan Bey’in Hıristiyan Nesturileri katledişi üzerine Osmanlı ile arasında çıkan ihtilaf.
Bedirhan Bey’in bir de oğulları var ama bunlar bilindik bir ‘bey oğlu’ gibi değil ya isyanla, ya cinayetle, ya da sürgünle anılıyor…
1877 Osmanlı-Rus savaşına katılan Osman ve küçük kardeşi Hüseyin Kenan Bedirhan 1878’de Botan yöresinde bir ayaklanma çıkarmış. Bu olaya Osmanlı’ya yazılmış isyan süreçlerinde pek rastlanmıyor, belki önemli görülmemiş olabilir. Daha ziyade siyasi Kürt hareketine sözcülük edenlerce öne çıkarılmış…
İsyan şöyle; Osman ve Hüseyin Kenan Bedirhan topladıkları silahlı adamlarla Şirvan’a gitmiş, bölgenin etkili ismi İsmail Bey’le ayaklanma konusunda görüşüp ondan ve diğer birçok Kürt ağasından destek almışlar. Osmanlı’nın haberleşmesini sekteye uğratmak için telgraf hatlarını kesmişler. Daha sonra yöreye askeri güç gönderilince Kürt kuvvetleri dağılmış, tutunamayan Osman ve Hüseyin Beyler Cizre’ye çekilmiş. Bir başka Bedirhanoğlu Bahri Bey aracı olunca, yakalanmış ve İstanbul’a gönderilmişler .
Bu olay yaşandı mı yoksa olduğundan fazlası mı anlatılmış, bunu bilemiyoruz ama Osman ve Hüseyin Kenan Bedirhan Bey’in oğulları olduğunu biliyoruz. 1889’da(kimi kaynaklara göre 1899’da) Emin Ali ve Mikdat Bedirhan bir başka ayaklanma girişiminde bulunmuş…
Olay şöyle; Botan’da bir isyan çıkartmak amacıyla her iki Bedirhan İstanbul’dan Trabzon’a gelir. Oradan Cevizlik’e geçer. Önceden kararlaştırıldığı üzere Kürt güçleriyle buluşma sağlanır. Birlikte Cizre’ye geçecekleri sırada Bayburt yakınlarında Osmanlı güçleriyle karşı karşıya gelirler. Tutunamazlar ve Ergani Madeni dağlarına çekilirler. Takviye kuvvetlerin gelmesiyle iki kardeş teslim olmak zorunda kalır. Hepsi bu.
Emin Ali ve Mikdat, Bedirhan Bey’in oğullarıdır.
1899’da bir garip Bedirhan olayı yaşanır…
Malmisanıj’ın anlatımına göre Bedirhanilerin yazıp imzaladığı ama içeriğinin ne olduğu bilinmeyen bir kağıt parçası devlet yetkililerinin eline geçince bu kez Ali Şamil, Emin, Murat, Hasan ve Kamil Bedirhan tutuklanırlar. Bir süre Taşkışla’da kaldıktan sonra, başkalarıyla görüşmeleri yasaklanarak Bab-ı Zaptiye tutukevine gönderilir ve orada üç ay kalırlar. Kendilerini savunmak için Kont Ostrorof’u avukat tayin edince, Sultan II. Abdulhamid yönetimi davaya bir yabancının müdahil olmasını istemez onları serbest bırakır.
Bu olayda ismi sayılanların tamamı Bedirhan Bey’in oğullarıdır.
Bedirhanların adı adli asayiş olaylarında da geçer…
1906’da Üsküdar Belediye Başkanı(Şehremini) Rıdvan Paşa’nın birkaç Kürt tarafından öldürülmesinde parmağı olduğu gerekçesiyle Ali Şamil Paşa, yeğeni Abdurrezzak Bedirhan ile birlikte tutuklanmış ve Mekke vapuruyla Trablusgarp’a sürgün edilmiş. Sultan II. Abdulhamid bununla yetinmemiş Rıdvan Paşa’nın öldürülmesinden dolayı Ali Şamil Paşa ve Abdurrezzak Bedirhan’la akrabalık, dostluk veya hizmet arkadaşlığı nedeniyle yakından uzaktan ilgisi olan tüm kişilerin yakalatmış. Bunun üzerine, içlerinde 39 subay ile bazı çavuş ve başçavuşların da bulunduğu askerlerin bazıları Yemen’e, diğerleri İşkodra’ya sürgün edilmiş. Emin, Esad, Ahmet ve Abdullah adlı kişiler ise idama mahkum edilmiş.
Bazı kaynaklara göre, Cumhuriyet’in kurulmasından sonra Emin Ali Bedirhan ve oğullarından Süreyya, Celadet ve Kamuran hakkında da ölüm kararı verilmiştir.
Gerçekten de Rıdvan Paşa’yı bir Bedirhan öldürmüştür. Bu cinayet, Emin Ali Bedirhan’ın oğlu Süreyya tarafından doğrulanmıştır.
Süreyya Bedirhan, Rıdvan Paşa olayı ardında yatan gizemi şöyle çözüyor;
‘Bedirhanilerin son ferdiyim. 1947 yılından beri Paris’te bulunuyorum. Paris Üniversitesi’nin Yaşayan Diller Okulu Kürt Dili ve Edebiyatı Kürsüsü profesörüyüm. Yaşım 73. 1895’te Şam’da dünyaya gelmişim. Küçük yaşta ailemle birlikte İstanbul’a yerleştim ve tahsilime burada başladım. Eski adı Mekteb-i Sultani olan Galatasaray Lisesi’nde bir süre okudum. Ailemizden birisi, bir husumet dolayısıyla İstanbul Şehremini Rıdvan Paşa’yı öldürdü. Bunun üzerine Bedirhanlar, Padişah Abdulhamid tarafından sürgüne gönderildik. Bu yüzden tahsilimi yarıda bırakmak zorunda kaldım. 1908’de, 2’nci Meşrutiyet’in ilanı üzerine İstanbul’a geri döndük.’
Bu ailede görülen isyan karakteri sanırız Bedirhan Bey’den geliyor…
Günümüz AKP siyasetinin önemli ismi Adıyaman’dan Dengir Mir Mehmet Fırat ya da PKK siyasetinin önde gelen ismi Mardin’den Ahmet Türk ya da önceki siyasi hareketlerde yer alan Hakkari’den Mustafa Zeydan, Bitlis’ten Kamran İnan gibi pek çok şahsiyet bu anlatılan yönetim şeklinin günümüze kadar gelebilen isimleridir. Kısacası bu beylikler 1846’da kaldırılmış olsa da, günümüzde soy ağaçlarının tıpkı eskisi gibi yaşadığı da bir gerçektir.
Erdal Sarızeybek
Araştırmacı Yazar (Büyük Suikast/2014)