Roma’ya Giden Yol.. ’29. Gün’

Eğer ki İsrail’in kuruluş şifreleri açığa çıkarılabilirse, bugün Irak, Suriye, Lübnan ve Filistin’de neler yaşanıyor ve tüm bunlar etkisi Türkiye’ye nasıl yansır görmek daha kolay olabilir.
29. güne başlayalım..
Peki büyük harbin sonunda neden İsrail kurulamadı?
İngilizler için harbin başında iki hedef vardı; Almanya’yı durdurmak ve Osmanlı topraklarını ele geçirmek.
Bu hedefe giden yolda önce Osmanlı İmparatorluğunu işgal edip Almanya’yı yalnızlaştırmak gerekiyordu ki ilk hedef Osmanlı seçildi. Bu aynı zamanda İngiliz sömürgeciliğine, köklerini bu coğrafyanın tarihinden alan büyük emellerin gerçekleştirilebilmesi için de bir fırsat verdi.
Düşünsenize Osmanlı’yı almak demek; bir yanda kutsal topraklar, diğer yanda Akdeniz’den Hindistan’a uzanan yollar ve zengin enerji kaynakları…
Tabii burada Osmanlı derken başta İstanbul ve Boğazları olmak üzere Anadolu, Ege ve Akdeniz, Kızıldeniz’den Basra Körfezine uzanan zengin kaynaklarıyla stratejik bir coğrafyayı düşünmeli.
Üstüne bu Amerikalının ‘Fenike’ dediği Nil’den Fırat’a vaat edilmiş kutsal toprakları da eklemeli. Sadece bu açıdan bakıldığında, işin dönüp dolaşıp yine İsrail’e geleceği açık ama burada mesele zamanlama olmalı.
Çünkü bu süreçte asıl sorun böyle bir devletin kurulmasında değil, etrafı Müslüman ülkelerle çevrili Yahudi bir devletin nasıl yaşatılabileceğinde yatıyor.
Öyle ya bu coğrafyada Yahudi bir devlete müttefik devlet ya da yönetimler eş zamanlı olarak ortaya koyulmaz ise bu devlet varlığını nasıl sürdürebilecekti ki?
Buradan ilk büyük harpte İngilizlerin neden tüm güçleriyle güney cephesinde toplanmış olduğunu anlayabiliyoruz. Mısır’da onlar, Filistin’de onlar, Basra’da onlar …
Çanakkale bir denemeydi.
Büyük harbi en kısa yoldan bitirebilmek için dünyanın en güçlü donanmalarıyla zorladılar ama tutmadı. Tutmayınca bu kez tüm güçleriyle güney cephesine yüklendiler. Bu bize dört yıl süren bir savaşın sonunda İngilizlerin neden yorgun düşmüş olduğunu da açıklıyor.
Güçleri olsaydı eğer Anadolu’nun topyekün işgali an meselesiydi. Zaten bu nedenle Yahudi kartını açtılar, Amerika’yı yanlarına çekebilmek için ama rağbet görmedi. ABD gelmedi, yalnız kaldılar.
İşte bu İngiltere böylesi bir süreçte Anadolu’yu işgal edebilmek için Kürdistan’ı konuşmaya, Ermenistan’ı konuşmaya aynı zamanda içeriden de yerli işbirlikçiler arayışına başladı.
Türk tarihinde ilk kez Anadolu’yu işgale giden yolun Ermenistan ve Kürdistan gibi proje devletler üzerinden geçtiği düşüncesi böylece doğmuş oldu.
İşin aslı hedef hiç değişmedi; projenin bir ucu Anadolu’ya gidiyor diğer ucu Asya’ya. Bu dün de öyleydi bugün de böyle. İki ayrı proje devlet üzerinden giderek Türk milletinin tarih boyu güç aldığı Asya ile bağını kesebiliyordunuz.
Yani önce Türkleri yalnızlaştırmak!
Projeye bu açıdan bakıldığında iyiydi ama şöyle bir sorun vardı: Türkler ve Kürtler arasında yaşanmış bir savaş yoktu, düşmanlık yoktu. Aksine tarih boyunca giderek güç kazanmış olan bağlar vardı.
Hemen bu noktada ‘Anadolu isyanları kim çıkarmıştı’ diye soruyorsanız eğer, bakınız bu adına toptan Kürt denilmiş isyanların elebaşlarının neredeyse tamamı Kürt değil, bu bir.
Yine bu elebaşların neredeyse tamamı ya şeyh ya şıh ya seyit üstelik hepsi de aynı tarikattan. Tarikatı yöneten siyaset ile Türkiye’yi hedef almış küresel siyaset yan yana geldiğinde zaten bu şeyhlerin bu isyan çıkışlarının altında vazifeli oldukları görülebiliyor, bu da iki.
Hele ki bu isyanların daha Cumhuriyet kurulur kurulmaz tertiplenmiş oluşu ve arkalarına aldıkları İngiliz-Rus desteği bu düşüncelerimizi doğruluyor.
Bu resme Taşnak Hoybun ve Ağrı isyanları eklendiğinde, bu Ermeni çetesinin bir yanında ABD-İsrail ve Barzani, diğer yanında Rusya ile silahlı alanda terör yani PKK, siyasi alanda ‘Kürt Sorunu’ olarak karşımıza çıktığı artık gizlenemiyor.
Tarihte Türk-Kürt diye bir savaş yoktur demiştim. Bizim aramızda sorun değil aksine güçlü bağlar vardır demiştim. Doğrudur.
Bakınız işte tam otuz yıldır ellerinden geleni artlarına koymadılar, PKK bir yanda ABD bir yanda bir yanda, yaktılar yıktılar katlettiler yine de Kürt kardeşlerimiz üzerinden bir halk ayaklanmasını çıkartamadılar. Halkımızın sağduyusu bu işin içinde bir iş olduğunu sezinlediği için devletine ve milletine karşı asla harekete geçiremediler.
Öte yanda…
Tarikat artık cumhuriyetin ilk yıllarında sahip olduğu gücü Doğu’da eskisi gibi sürdüremiyor. Okuyan çok, iletişim kanalları hiç olmadığından daha çok. Ancak 1984’ten günümüze süre gelen terör ve bu terörün özellikle 90’lı yıllarda yarattığı mağduriyetler. Yeni yetişen neslin akıl ve mantığında devlete karşı bir öfkeye yolaçtı.
Küresel oyunlar ve bunu izleyen siyaset böylece kendine halk desteği buldu. Biz yaştakiler değil, 90’lı yılların çocukları şimdi terörün siyasi ayağı HDP’nin peşinden gider oldu.
Bu bize silahlı Taşnak çetesinin böyle sonuç alamayınca, neden siyasi alana geçiş yaptığını da açıklayabiliyor. Çünkü bu yeni nesil meseleyi Türkiye’ye karşı konumlanmış bir küresel proje olarak değil, bir demokrasi ve insan hakları sorunu olarak görüyor.
Dolayısıyla ilk büyük harpte olduğu gibi bir yanda fiili işgal öte yanda isyan stratejisi artık işletilemediği için, ‘Kürt Sorunu var’ diyerek bu kimlik üzerinden hedefe yürümek siyaseti kendine destek bulabiliyor.
Bu pencereyi yeniden açtığımızda, ‘ilk büyük harp Türk’e karşı ittifak kuranların ve bu amaçla küresel güçlerle işbirliği yapanların gerçek yüzlerinin açığa çıkması açısından belki de bir düğüm noktası oldu’, demiştim.
Doğrudur.
Osmanlı topraklarından bir parça da ben koparayım zihniyetliyle yola düşenlerin bu emellerine ulaşabilmek için kurduğu örgütler, bu örgütlerin tarikatla olan bağları ve küresel güçlerle geliştirdikleri ilişkilerin ilk büyük harbin öncesinde şekillendiğini açık söyleyebiliriz.
Ermenilerle bir olup cemiyet, dernek, gibi isimler altında örgütlenen bu sinsi ki bunların başında Bedirhanoğlulları, Babanlar ve Seyit Taha devamları geliyordu. Öncesinde şeyhlik ve beylik şemsiyesi gizlenmiş olan bu yüzler, büyük harpte saflar ortaya çıkınca artık kendini gizleyememiş ve harp başlayıp da İngilizler batı ve güneyden, Ruslar doğudan işgale girişince, bu kişilikler isyanlarla ilk kez gerçek yüzlerini Osmanlı’yı içeriden vurmakla göstermişti.
Bu yüzler böylece aklımızda dursun.
Şimdi İsrail’e geleceğim. Perde iyice aralansın, sahne ortaya çıksın, oyuncuların gerçek yüzü görülebilsin diye…
Kitap:
Usta’nın Göremediği Siyasi Tuzak