Gündem

Seçim Bitti.. ‘Sırada Ne Var’

Hatırlayın şimdi..

Kod Ergenekon kumpasında dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ’a ‘terör örgütü lideri’ yaftasıyla verilen ‘ağırlaştırılmış müebbet hapis’ kararının, Atatürk’e ‘Başkomutanlık’ görev ve yetkisinin verildiği günle aynı gün olduğunu hatırlayın.

AKP Medya sorumlusu Cemil Ayvalı’nın CCN Türk’te canlı yayında açık açık ‘Türk Ordusunu FETÖ’ye kırdırdık’ itirafını hatırlayın. Yetmez ise AKP eski vekili Abdurrahman Kurt’un aynı televizyon kanalında, aynı şekilde ‘Amerika ve Cemaatle bir olduk, askeri vesayeti kırdık’ itirafını hatırlayın. Üzerine Ethem Sancak’ın ‘Amerika’nın desteğiyle iktidara geldik’ itirafını ekleyin.

2023 bir hesaplaşma ise eğer, bu bir rövanş demektir. Cumhuriyet giden büyük yolu açan Büyük Zafer’in rövanşı. Hal böyleyse eğer, 2053; Konstantinopolis’in İstanbul’a yenilgisinin rövanşı. 2071; Bizans’ın Malazgirt’te aldığı yenilginin rövanşı olabileceği de hep aklınızda bulunsun.

Öte yanda kapı gibi Lozan bizim yanımızda dururken, neden ısrarla Sevr vurgusu yapılıyor, öyle ya demedikleri kalmadı, biliyorsunuz.  Bu sorunun da cevabı Nutuk’ta gizli.

Atatürk burada Sevr ile Lozan arasındaki farkı kaleme alırken özellikle  ‘Kürdistan ve Ermenistan’ başlığı altında şu ifadeleri kayda geçirmiş;

‘Sevr’de Fırat’ın doğusunda ve Ermenistan, Irak Suriye arasında kalan bölge için İtilaf Devletleri temsilcilerinden kurulacak bir komisyon özerk bir yönetim şekli hazırlayacaktır.  Türkiye’den ayrı bağımsız bir devlet kurmak istediklerini ispat ederse ve Meclis de bunu kabul ederse, Türkiye bu bölgedeki her türlü haklarından vazgeçecektir. Lozan’da elbette söz konusu ettirilmemiştir.’

Burada anladığımız Sevr üzerinden Doğu Anadolu’da bir Ermenistan Devleti kuruluyor ve bu devletin güneyinde de önce özerk, sonra referandumla bağımsızlığa giden bir Kürdistan.

Bu bize neyi hatırlatıyor?

Ermenistan bir yana, Suriye’de hala kuruluş aşamasını tamamlamaya çalışan Fırat’ın doğusundaki PKK terör örgütünü, yine aynı örgüt üzerinden ‘demokratik çözüm’ denilerek AKP’nin başlattığı sözde çözüm sürecini. Her ne kadar bir çözüm bulamamış olsa da bu siyasetin aklından geçen ‘eşit yurttaş, yerinden yönetim’ projelerini hatırlatıyor.

Yerinden yönetim zaten özerklik anlamında, ‘eşit yurttaşlık’ ifadesi de Anayasa’nın değiştirilerek Türk kimliğinin kaldırılması yerine -sonuçları itibariyle- çok kimlikli ama aslında ‘kimliksiz’ bir millet inşasını anlatıyor. Zaten dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül de ‘yeni anayasa olsun ama kimliksiz olsun’ anlamında ‘renksiz’ deyimini kullanmıştı.

Bu pencereden bakıldığında, AKP’nin şu sıralar sık sık ‘Artık yeni bir anayasa yapma vakti’ ifadesiyle -millet fakrü zaruret içinde kıvranırken- asıl meselenin anayasa olduğunu işaretin edişinin altında başka ne yatabilir?

Ancak süreç böyle işletilirse eğer, bu işin Sevr’e varacağını görmemek mümkün değil. Önce yerinde yönetimle özerk yapılar, ardından tıpkı Barzani’nin yaptığı gibi bir bağımsızlık referandumu.

Peki Türkiye bunu yapmak zorunda mıdır, başka hiçbir çözüm yok mudur, bir düşünün.

Erdal Sarızeybek

Araştırmacı Yazar

Başa dön tuşu